top of page

İlkel Akrabalık - Çift Bağı İnsan Toplumunu Nasıl Doğurdu? 11

Aslında bu yazı bu serinin 9. yazısının devamı. Bir önceki yazı, olduğu gibi atalarımızın eğer yaşadıkları grubu terk ediyorlarsa bunun arkasındaki motivasyonu anlamaya yönelikti. İnsan konfor alanından çıkıp da neden içine doğduğu grubu terk eder, sorum buydu. Oldukça detaylı şekilde gönüllü, zorunlu göç durumunu ve dişilerin ve erkeklerin göç kararı verirken farklı stratejiler kullanıp kullanmadıklarını anlamaya çalışmıştım.

Bu yazıyla kitaptaki akışa dönüyoruz. Kitabın 4 ana başlığından ilkindeyiz hala. Bu ilk başlık da 5 alt başlığa sahip ve biz bu 5 alt başlıktan dördüncüsündeyiz. 4. alt başlık iki alt başlık ele alıyordu 9. yazıda ilk alt başlığı görmüştük şu anda yazdığım başlıkla 4. alt başlığı bitirmiş olacağız. Bu çok kısa bir yazı önceki yazıda kendimi çok yormuştum burada yapacağım çok iş yok.

I. EVRİMSEL TARİHÇİLER OLARAK PRİMATOLOGLAR

(1.4) 5. Ensestten Kaçınma Mirası - The Incest Avoidance Legacy

  • Ensestten Kaçınmaya Dair Primatolojik Bir Kuramın Unsurları - Elements of a Primatological Theory of Incest Avoidance

  • İnsanlığın Primat Mirası - Humankind’s Primate Heritage

İnsanlığın Primat Mirası 

Aşağıdaki bölümü okuduğunuzda "İnsanlar neden yakın akrabalarıyla çiftleşmekten kaçınır, bu davranışın kökeni nedir ve maymunlarla bu konuda benzerliğimiz var mı?" sorularının cevabını bulacaksınız. İnsanlarda ensestten (yakın akraba ile cinsel ilişki) kaçınma davranışı tesadüfi değil; evrimsel bir geçmişi var. Bu davranışın izleri, maymunlar gibi bizimle akraba olan türlerde de görülüyor. Ancak bilim insanları hâlâ bu davranışın detaylarını tam olarak anlamış değil. Özellikle “Westermarck etkisi” denen, birlikte büyüyen bireylerin birbirine karşı cinsel çekim hissetmemesi durumu oldukça önemli ama hâlâ gizemli. Araştırmalar gösteriyor ki çocukken bir akrabayla kurulan bağın (örneğin anne, baba, kardeş) kalitesi, büyüyünce o kişiye karşı cinsel hisler geliştirip geliştirmeyeceğimizi etkiliyor. Bu bağlar sadece duygusal değil, beynimizde ve hormonlarımızda da iz bırakıyor. İlk insan atalarımız da yakın akrabayla çiftleşmekten büyük ölçüde kaçınıyordu. Bu davranış hem genetik hastalık riskini azaltıyor hem de gruplar arası evliliklerle çeşitliliği artırıyordu. Yani, ensestten kaçınma insan doğasının çok eski ve temel bir parçası. Bu, toplumsal kurallar icadı değil; bizde zaten var olan bir içgüdü.

Bu başlık altında, primat kökenli ensest kaçınma teorisi ve bunun erken insan evrimi üzerindeki etkileri hakkında genel bir çerçeveyi görüyoruz. Chapais primatlarda ensest kaçınma üzerine yapılan çalışmaların henüz sınırlı olduğunu söylüyor. Ensest kaçınmaya ilişkin cinsiyet farkları, akrabalık türü (anne-baba tarafından akrabalık), nesil farkları ve Westermarck etkisinin nasıl çalıştığı gibi birçok soru hala cevaplanmayı bekliyor. Gelişimsel yakınlık (Developmental familiarity) ve ensest kaçınma arasındaki ilişki nedir?  Chapais bir bireyin çocuklukta birincil akrabalarıyla kurduğu bağlanma deneyimi, ileride ensest eğilimlerini belirleyebilir diyor. Bağlanma ilişkileri, bireylerin en yakın akrabalarına ve benzer rollerdeki diğer bireylere karşı cinsel ilgisizliğini sağlayabilir. İnceleme konusu olan ilkel mekanizmalar, muhtemelen erken hominidlerde de çalışıyordu (şempanze-insan ortak atası ayrıldıktan sonra bile).

Bu mekanizmalar erken insan topluluklarında şu sonuçları doğurdu:

  1. Ensest kaçınma adaptif bir özellikti (üreme başarısını artırmak için).

  2. Bireylerin doğdukları grubu terk etmeleri ve gruplar arası geçişler ensest fırsatlarını sınırlıyordu.

  3. Ensest kaçınma, akrabalar arasındaki yakınlıkla orantılıydı (genetik benzerlik azaldıkça kaçınma da azalıyordu).

  4. Westermarck etkisi (erken çocuklukta birlikte büyüyen bireyler arasında cinsel çekimin azalması) etkiliydi.

  5. Eğer göç ve Westermarck etkisi aynı sürecin parçasıysa, her iki cinsiyet de doğdukları gruptan olmayan bireylere daha fazla çekim duyuyordu.

  6. Dişiler, erkeklere kıyasla yakın akrabalarla cinsel ilişkiden kaçınmaya daha fazla motiveydiler.

  7. Ensestten kaçınma, hem heteroseksüel hem de homoseksüel etkileşimleri kapsıyordu.

  8. Eğer ensest ilişkiler yaşandıysa bile, bunların üreme açısından önemli bir etkisi olmadı.

Sosyal yapı ve ensest kaçınmanın şekillenmesi hakkında şunları görüyoruz. Grup yapısı (grupta kimler yaşıyor?), çiftleşme sistemi (tek eşlilik, çok eşlilik) ve filopatri modeli (hangi cinsiyet doğduğu grupta kalıyor?) ensest kaçınma dinamiklerini belirler.  Eğer erkekler doğdukları grupta kalıyorsa (erkek filopatrisine sahip topluluklar, örn. şempanzeler), babadan gelen akrabalar çoktur ama anne tarafından akrabalık daha az olur. Baba-çocuk ilişkisi tanınıyorsa, ensest kaçınma sadece anne tarafından akrabalarla sınırlı kalmaz, baba tarafındaki akrabaları da kapsar. Chapais bu bulgular, erken insan topluluklarının kültürel normlardan bağımsız olarak ensest kaçınmaya zaten biyolojik olarak programlı olduğunu gösteriyor diye tespitte bulunuyor. Ayrıca, bireylerin doğdukları grubu terk etme (göç) eğilimlerinin evrimsel bir adaptasyon olarak ortaya çıktığını düşündürüyor.

***

Bu başlık Chapais’in ne anlatmak istediğini güzel bir şekilde özetliyor. Burada anlatılanlarla tam olarak hemfikir olmasam da Chapais’in derdini ele alış ve aktarış tarzını çok beğendim. Ensestten kaçınmanın dişiler için erkeklerden çok daha eskilere dayanan bir geçmişi olduğunu düşünüyorum. Anneliğin keşfi diye bir şey söz konusu değil. Yani anne bebeğini doğurduğu için kesinlikle bilinçli bir şekilde kendi çocuğu ile cinsel ilişkiye girme konusunda bir kaçınma geliştirmiş olmalı. Fakat aynı şeyi baba olmak için söylemek mümkün değil. Milyon yıllık evrimimiz boyunca dişi için ortaya çıkan ensestten kaçınma mekanizmasının bir benzerinin erkek için ortaya çıkması için babalığın keşfedilmesi gerekiyordu. Bu kitapta söylendiği gibi belki tek eşliliğe geçen homo atalarımızla olsun yada benim önerdiğim gibi Neandertaller cinsel ilişkiye girme yoluyla olsun babalığın keşfi anneliğe göre çok yeni. Bu kitap tam olarak bir tarih vermiyor ama tahminimce homo habilis ve homo erektusun bu kabiliyete sahip olduklarına dair bir yaklaşım içinde. Benim itirazım da güçlü bir nokta da bu yaklaşıma yönelik. Sadece bir dişi ile erkeğin uzun süreli ve istikrarlı ilişki içinde olmalarının mümkün olmadığını düşünüyorum. Babalığın keşfinden önce bu çeşit ilişkiye girmenin herhangi bir yolu yoktu diye düşünüyorum. Primatlara oranla daha istikrarlı ilişkiler geliştirmiş olabiliriz ama bunun zorunlu olmadığı görüşündeyim. Bu konu hakkında da ilerde daha detaylı görüşlerimi yazacağım.



Comments


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

©2020, Okunduğu Gibi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page