top of page

8. Engin Geçtan / İnsan Olmak / Yalnızlık

Güncelleme tarihi: 14 Kas 2020

Yalnızlık bölümünü buraya aktarmakta hevessizim. Neden, diye düşünüyorum. İçime sinmeyen bir bölüm. Sanki yalnızlık konusu çok daha iyi işlenebilirmiş gibime geliyor ama yapacak bir şey yok Engin Geçtan böyle takdir etmiş bize yansıtmak düşer.


Önceki iki bölüm Kaygı ve Sorumluluktan Kaçış o kadar yoğundular ki sanırım bu yüzden bu bölüm biraz zayıf kaldı gibi.



"Her şeyden önce, yalnızlık öylesine acı veren ve ürkütücü bir duygudur ki, İnsanlar bu duyguyla yüzleşmemek için her türlü çabayı gösterirler. O denli ki, psikiyatristlerin bile konuyu gereğince işlemiş olduğu söylenemez. Üstelik, bir insanın tek başına yaşaması biçimindeki somut yalnızlık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçiminde yaşanan yalnızlık, çevresi tarafından itilme sonucu yaşanan yalnızlık, bir insanın çevresiyle ilişkilerini en azına indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı yaşantıların tümü «yalnızlık» sözcüğüyle dile getirilir."


"Gerçek yalnızlık her insanı korkutur. Buna karşılık, yalnız kalmaktan korkmak bir insandan diğerine farklılık gösterir."
"Bir insanın yalnızlığı, yalnızlığın boşluğuna ve ürkütücülüğüne karşı geliştirdiği savunma mekanizmalarıyla da anlaşılabilir. Sürekli ve aşırı yemek yeme, anlamsızca ve sürekli bir şeyler satın alma, seçim yapmaksızın ardarda film ya da TV seyretme, amaçsızca dükkân vitrinlerini izlemeyi alışkanlık haline getirme bunlar arasında sayılabilir. Gerisinde bir kaygının varlığı açıkça belli olan bu davranışların kapsamında ikinci bir insan ya da insanlar yoktur, dolayısıyla umut da!"

Yalnızlık katlanılması zor bir durum. Acaba hep mi böyleydi? İnsan tek başına hayatta kalamadığı için küçük gruplar halinde yaşadı. İnsan bebekleri bakıma en çok ihtiyaç duyan canlı. Bu bilgiler bize şunu gösteriyor ki iliklerimize kadar tek başına olmaktan kaçmaya çalışıyoruz. Yalnız kalmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Çocukken illa bir arkadaş grubu edinmeye çalışıyoruz. Ne kadar sıkılgan, içine kapanık olursak olalım mutlaka kendimiz gibi birilerini bulup küçük gruplar oluşturuyoruz.


Yalnızlıkla baş etmek diye bir durum var. Başka ne ile baş eder insan. Yalnızlık üstüne kafa yormayan var mıdır? Yalnız kalmaktan korkmak kadar yaygın bir durum var mıdır? Belki de bu konuyu hallettiğimizde bir çok şeyi de halletmiş oluyoruz. İdeal olanı hem bir birey olmayı başarıp hem de topluma uyum sağlamak.

"Döllenmiş yumurtanın bir insan yavrusuna dönüşmesinde olduğu gibi, psikolojik yönden de birey, yaşamına ayrımlaşmamış bir bütün olarak başlar. Yaşam sürdürüldükçe kişiliğin her bir boyutu diğerlerinden farklılaşmaya başlar. Ayrıca, her bir boyut da kendi içinde ayrımlaşmaya uğrar. Bireyleşme denilen bu gelişim süreci sonucu her insanın kendine özgü karmaşık psikolojik yapısı ortaya çıkar. Ne var ki, kişiliğin her yönü aynı oranda gelişemediği gibi, her bir insanın bireyleşmesi de aynı oranda olmaz."
"Gerçi, toplum normlarını hiçbir değerlendirmeden geçirmeden ve kayıtsız şartsız kabul eden biri yeterince bireyleşmiş sayılamaz, ama bir insanın bireyleşmesi ancak diğer insanlar tarafından da kabul edildiğinde gerçekten yapıcı bir nitelik kazanır ve böyle bir insan bireyleşmiş olmaktan ötürü suçluluk ve yalnızlık duygulan yaşamaz."
"Katı ve baskıcı ya da hızlı bir değişimden geçen toplum insanın, bireyleşme sürecini çevresiyle bütünleştirme çabalarında başarısız kalmasını ve yabancılaşma duyguları yaşamasını doğal karşılamak gerekir. Ancak, kişiliğinin çeşitli boyutları uyumlu bir bütünleşme içindeyse böyle bir dönemi yaşamış olması ruhsal dengesinin bozulmasına neden olmaz."

Birey olmakla toplum içinde yaşamanın çatışmasını çözmek gerekiyor. Hem kendimiz olmak istiyoruz, özgür olmak istiyoruz, herkesden farklı olmak istiyoruz hem de bir gruba dahil olmak, kendimizi güvende hissetmek, bize benzeyen insanlar bulmak istiyoruz.




Bu sayfayı olduğu gibi koydum. Yalnızlık bölümünü ikiye ayırırsak bundan öncesi yalnızlığı tanımlamaya, çeşitlerini göstermeye yönelikti. Bundan sonrası narsisizme ayrılmış. Narsisisizm nedir, neden insan narsisist olur, narsisist insanın özellikleri nelerdir vb sorulara cevaplar veriliyor.


Çocukta ben kavramı nasıl gelişir? İnsan sınırlarını nasıl bulur? Ben varsa bir de diğerleri olmalı. İnsanın diğer insanlarla olan sağlıklı ilişkisi yerine sakat ilişki gelişmişse bunlar ne tür sonuçlara yol açar?


Bu bölümleri okudukça hem kendinizde hem de çevrenizde ne kadar çok narsisist eğilim olduğunu görüp şaşırabilirsiniz. Sadece bu bölüm için değil kitabın tamamı boyunca hep şu his hakim oluyor. Her davranışın azı da çoğu da yanlış. Yani yaptığımız şeyleri makul düzeyde tutmamız gerekiyor. Çevremizdeki insanlarla aşırı ilgilenmek de kötü hiç ilgilenmemek de, birilerine tam muhtaç olmak da kötü hiç yardım istememek de. Eğer tüm gün çalışıyorsanız da kötü, tembellik yapıp hiçbir şey yapmıyorsanız da.Eğer herhangi bir şeyi uçlarda yaşıyorsanız bilin ki yanlış yoldasınız.

"Özellikle sevgi açlığı içinde olan kişiler bu insanların sistemine kolayca kapılır ve sömürülürler."
Yalnızca işi düştüğünde ya da dert anlatmak için bizi arayanlar, karşılaştığımızda bizim o ândaki koşullarımız ne olursa olsun sürekli kendilerinden ve sorunlarından söz edenler oldukça sık yaşadığımız örneklerdir
aslında başkalarını kıskanan, ama bunun bilincinde olmayan özsever kişi, onlar kendisini kıskanıyormuşçasına «ipuçları» bulabilir.
Narsisist insan, aslında kendi anne ya da babasının narsisistliğinin ürünüdür. Bir başka deyişle, vaktiyle anne ya da babası onu kendi uzantısı olarak algılamış olduğu için kendisi de diğer insanları öyle algılar. Bu nedenle kendi boşluğunu bir diğer insanla gidermeye çalışır ve bunun sevgi olduğuna inanır. Birlikte olduğu insanı vaktiyle anne ya da babasının kendisini «sevmiş olduğu biçimde» sever ki bu, o insanı bir kilit altında kapalı tutmak istercesine yaşanır. Dolayısıyla, özsever eğilimleri olan insanlar daima birbirlerini bulurlar. Çünkü özerk ve bireyleşmiş bir insan böylesi bir ilişkiyi zaten sürdüremez.
Seçilen sözcükten de anlaşılabileceği gibi, özsever (narsisist) insan kendisiyle bir tür sevgi ilişkisi içerisindedir. Çünkü yalnızdır, insanlarla birlikte olduğunda da yalnızdır, ama onlarla ilişki halinde olduğu sanısındadır. Gerçek anlamda ilişki, zaman zaman ortaya çıkabilecek sorunların «işbirliği» ile çözümlenebileceğini öğrenmiş olmayı içerir. Özsever insanlar işbirliğini öğrenememiş kişilerdir. Çünkü, yalnızca kendi görüşlerinin doğruluğuna inanır ve diğer insanların duygu ve düşüncelerini anlamak için çaba göstermezler.

İşbirliği konusundan şu ana kadar pek bahsedilmedi. İnsanı hem birey olan hem de toplum içinde yaşayan bir canlı olarak tanımladığımıza göre işbirliğinden bahsetmeye mecburuz. İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden birisidir işbirliği.



İster başkaları ile başedemediğinden olsun, ister yalnız kalmaktan korktuğu için olsun, ister yaşamla mücadele edemediğinden olsun farketmez neticede insan yalnızlık konusunu çözemediği sürece anlamsız bir hayat yaşamaya mahkum. Bir kaç kilit kavram var: işbirliği, özerklik, suçluluk, öfke, boşluk, kendini beğenmeme... Ben kimim sorusuna doyurucu cevap vermek zorundayız. Bir liste yapsanız, bu listeye sizi anlatan 50 şey yazın desem, neler yazarsınız? Hoşlandığınız, hoşlanmadığınız, sevdiğiniz, sevmediğiniz özellikleriniz neler? Yetenekleriniz neler, yeteneksizlikleriniz neler? Neyi bildiğiniz kadar neyi bilmediğiniz de önemli. Kendini tanımak neyi yapabildiğini bilmek kadar neyi yapamadığını da bilmektir. Hatta kendinde olmayanı görmek esas zor olandır ve emek harcamak gereken yöndür.


Sorumluluklarından kaçan insanlar yalnızlığa da tahammül edemiyorlar. Kaygı içinde olan insanlar yalnızlıkla baş edemiyor. Sürekli geçmişine takılı kalanlar yalnızlıkları ile yüzleşmek istemiyor. Yaşadığı hayatı anlamsız bulan bilin ki yalnızlıkla problemini çözemeyen insandır.


Yalnızlık üstüne yazmak da konuşmak da zor. Aslında kolay olmalı çünkü yalnızlık kaçınılmaz bir durum. Yalnızlık her şeyin başı. Yalnızlıkla mücadele tam bir turnusol kağıdı. Kim ki yalnızlık konusunda sorun yaşamıyor o kişi olgunluk yolunda iyi bir noktadır demektir. Yalnız olduğunu görüp buna göre yaşayan insan kendi ayaklarının üstünde durabilen insandır. Yalnız olmanın baskısını hissetmeyen yada yalnızlığın getirdiği huzursuzluğu iyi idare edebilen insan özerklik konusunu çözmiş insandır.


Bu bölüm bize şunu gösterdi. Özerk olmak çok önemli. Özerk olma yolunda atılan her adım daha anlamlı bir hayat için atılmış adımdır. İşbirliği yapmayı bilmek ve diğer insanlarla birlikte ama kendi karakterinden de ödün vermeden yaşamak belki de insanın hem toplumsal bir canlı hem de birey olma çelişkisini çözebilmesinin yolu.


Birey olma çabası ile toplum içinde yaşama zorunluluğunu dengeleyebilmek maharet istiyor. Bu mahareti ortaya dökmek için sırtımızda yük taşımadan bu dansı yapmamız gerekiyor. Geçmişin yükü omuzlarımızdayken nasıl rahat hareket edebiliriz. Bu konu ile ilgili Sorumluluktan Kaçış bölümünde olsun, Kaygı bölümünde olsun bahsetmiştik. Yani ana-babalarımızla olan problemimizi çözemediğimiz sürece ilerleme şansımız yok. Çözmekten kastım da affetmek, unutmak değil: boş vermek, görmezden gelmek, ihmal etmek. Sanırım derdimi o bölümlerde anlatabilmiştim burada tekrar etmeye gerek yok.


Bir sonraki bölüm Ortakyaşam İlişkisi. Yalnızlık konusunu çözemeyince başımıza neler gelir daha detaylı göreceğiz.



Hayatta Bir Çok Şeyi Tek Başımıza Aşmamız Gerekiyor


bottom of page