top of page

6.1 Engin Geçtan / İnsan Olmak / Kaygı (1)

Güncelleme tarihi: 1 Kas 2020

Bu bölüm kitaptaki önemli bölümlerden diyeceğim ama vazgeçiyorum çünkü bırakın az önemli bölümü az önemli cümle bile yok neredeyse. Gereksiz cümle yazmayayım diye neredeyse gereksiz paragraf yazmak üzereyim ama kitabı ve içindekileri övmeye doyamıyorum. Bu gereksiz girişi bu şekilde taçlandırmış olayım.


Kaygı Bölümünü okuyunca şunu göreceksiniz ki belki de çocukken yaşanan kötü deneyimlerin insana en zararlı etkisi kaygılı bir kişi oluşturmuş olması. Kaygı neden önemli bir konu çünkü insanın kendisini tanıması önünde çok büyük bir engel. Kaygı sanki insanı felç eden bir şey gibi. Her şey kaygıyı yönetebilme yeteneğine bağlı ve sanırım bu konu çözülmeden diğer problemleri çözmek da pek mümkün değil.


Kitabın 5. Bölümünde Değersizlik Duygusundan bahsedilmişti bu 6. Bölümde de Kaygıdan bahsedilecek.



İnsanlar vardır, işleri yolunda gitse de kaygılıdırlar. İlişkilerinde de aşırı duyarlı olan bu kişiler yaşadıkları günlük sorunlar karşısında kendilerini yetersiz bulur, kolayca çöküntüye girerler. Belirsiz kaygılar ve aşırı duyarlık, sürekli sıkıntılı ve gergin olmalarına, umutlarını kolayca yitirmelerine neden olur. Dikkatlerini toplayamadıkları ve yanlış yapmaktan çok korktukları için karar vermede güçlük çekerler. Büyük zorlukla bir karara ulaşabilseler bile, yapmış olabilecekleri yanlışlar ve bunların doğurabileceği olumsuz sonuçlar üzerinde aşırı bir kaygı sürdürürler.

Bir insan kaygılı ise dünyayı olduğu gibi değil de algıladığı gibi görür. İşin aslı, normalden sapmış her duygu insanda bu algı bozukluğuna yol açıyor. Yaşadığın olayı ya çok ya da daha az şiddetli şekilde yaşıyorsun ve şu kesin ki asıl yaşanılan senin algıladığın gibi değil. Sanırım kaygılı insanı diğer insanlardan ayıran en önemli yan bu telaş hali. Bir çeşit sakarlık gibi. Ne yapmak istediğini bilememek de var bunun içinde karar verememek de aşırı korku da var, karamsarlık da. Kaygılı insanı en iyi tanımlayacak şey yetişkin olamama, hep çocuk kalma olabilir.


Kaygı konusu ile ilgili en önemli konu eğer kaygılı olduğunuzu tespit edip, üstüne gidip, çözmezseniz değişmeyi unutun. Bu çok önemli. Bu hal yani kaygılı olma hali insanın sülük gibi kanını emiyor. Hatırlıyorum da ilk gençlik yıllarımdaki en başat ruh hali 'ÇARESİZLİK'ti. Bu satırları okuyup da kendini çaresiz hisseden varsa şunu bilsin ki kaygının tutsağısınız. Çaresiz değilsiniz demek istemiyorum mutlaka kendi başınıza çözemediğiniz maddi, manevi konular vardır. Kastettiğim bunun bir karakter yapısı olarak sürekli hissedilmesi. Zaten yaşadığınız deneyimler olmasa belki de çaresizlik kelimesi lügatinizde bile olmayacak. Tabi ki yaşadığınız hayat sizi çaresizlik içinde bırakıyor.


Derdimi anlatamadığımı hissediyorum. Bu çok önemli bir konu. Bu duyguyu yani kaygı ve çaresizlik duygusunu o kadar iliklerime kadar yaşamış bir insanım ki çözülmesi gereken ilk konu olduğunu çok iyi biliyorum. bir senaryo ile anlatmaya çalışayım.


18 yaşında bir gençsiniz ve ailenizin desteğine muhtaçsınız, hem de size çok kötü davrandıklarını bildiğiniz ailenizin... Mutsuzsunuz ve değişmek, değiştirmek istiyorsunuz ve buna gücünüz yok. Daha doğrusu ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Yetiştirilme biçiminiz siz güdükleştirmiş. Karar alma konusunda kendinize güveniniz yok. Özgüven eksikliği çekiyorsunuz. İçine kapanıksınız. Hakkınızı nasıl savunacağınızı bilmiyorsunuz. Sorumluluk alma konusunda sıkıntınız var. İlk adımı nasıl atacağınızı bilmiyorsunuz. Size dayatılmış olan bir hayatı yaşamak zorundasınız. Kendi seçimlerinizi yaşamanıza izin verilmemiş hatta ne istediğinizin bile çok farkında değilsiniz. Tuttuğunu koparan, aktif, atılgan, güçlü bir insan değilsiniz.


Bir atın üstündesiniz ama dizginleri sizin elinizde değil. At dört nala bir yerlere koşuyor ama ona yön veremiyorsunuz. Rotası olmayan gemiye rüzgar yardım etmez. Sizin de bir rotanız yok. Bu şartlar altında kendinizi çaresiz hissetmeniz kadar doğal bir şey yok. Ne ailenizi değiştirebiliyorsunuz ne maddi durumunuzu ne de çevrenizdeki insanları. Belki çok da zekisiniz. Bu satırları okuyorsanız zeki olmanız gerekir. Bunu şundan biliyorum, eğer içinizde değişmeye yönelik bir dürtü varsa, yolunda gitmeyen bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız, bir şeyleri gördünüz ama nasıl devam edeceğinizi bilmiyorsunuz demektir. Bu da belli bir zekanın üstünde olmanız anlamına gelir. Zaten aptal olsanız bütün bunları çok da kafanıza takmayıp amaaannn ne yapayım hayat böyleymiş deyip yaşamaya devam ederdiniz.


Bir şekilde içinde bulunduğunuz hayatı değiştirmeniz gerekiyor ama ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Çaresiz olma durumu size şunu anlatmalı eğer bu şartlar altında olmasaydım nasıl bir hayatım olurdu. Yani o daha ideal aileye sahip genç var ya, Hani ne yapması gerektiği konusunda dayatmalara maruz kalmamış, Hani, kendi seçimlerini yapabilmiş, Ne istediğini farkında. olan Kendi ayakları üstünde durabilen. Özgüveni yüksek bir genç var ya. İşte o genç siz olsaydınız ne olurdu? Tabi ki kendini çaresiz hissetmezdin. Tabi ki kaygılı bir insan olmazdın.


Yetişkinlerin gençlere yaptığı en büyük haksızlık onlara gerekli donanımı vermeden hadi git savaş demeleri. Sen gence ne zırh vermişsin, ne silah vermişsin, ne strateji öğretmişsin, ne savunma sanatları öğretmişsin sonra diyorsun ki hadi git savaş. Bazen bazı ana-babalar bir yerlerden bir şeyler duyuyorlar yada okuyorlar. Çocuğunuz kendi kararını kendi versin, sorumluklarını kendi yerine getirsin, sürekli onun elinden tutmayın, bırakın düşünce kendi kalksın. İyi güzel de benim salak ebeveynim bu dediğini 2-3 yaşından itibaren yapacaktın. Oğlan/kız gelmiş 15 yaşına, yapman gereken şeyleri hep yanlış yapmışsın, çocuğun karakterinin zayıf olmasına sebep olmuşsun kulaktan dolma bilgiyle hadi şimdi sıra sende diyorsun. Ne yapsın bu genç? Tabi ki apışıp kalacak.


Bu satırı okuyan arkadaşım, tamam, biliyorum gerekli donanıma sahip değilsin ve bir savaşın ortasındasın. Birileri bu savaşta ayakta kalabilirken sen kendini bir çocuk gibi çaresiz hissediyorsun. Buraya kadar sorun yok. Hazırlıksız bir şekilde bir oyunun içine attılar seni. Hadi doya doya yaşa diyorlar sana. Olmaz, olamaz. Ne yapmalı? Seni zor günler bekliyor. Bir yandan hayat devam ederken sahip olmadığın donanımları kendin edineceksin. Ailen sana vermeyecek, verebilselerdi zaten verirlerdi. Önünde iki seçenek var ya kaderine küfredip aynı şekilde yaşamaya devam edersin ya da ne yapıp edip bu kısır döngüyü kırarsın.


Yaşamak kolay değil. Ama benim mottomu yukarıda bir yerde okumuş olmalısın siteyi kurarken yazmıştım bir yerlere. Cesurlar yaşar, korkaklar ise sadece hayatta kalır. Bu çok önemli. Mesele sadece hayatta kalmaksa bir şey yapmana gerek yok. Karnını doyurup, uyuyup uyandığın sürece hayatta kalacaksın zaten. Mesele insan gibi yaşamak. Cesur olmak zorundasın. Başka yolu yok. Biliyorum şu ana kadar sana öğretilen her şey seni korkak yaptı ama bunu değiştirmek zorundasın. Bu konu hakkında kafa yormak zorundasın. Korkak olduğunu kendine itiraf et. Gereken donanıma sahip olmadığın korkman çok normal. Çalışkan, sabırlı, pes etmeyen, tuttuğunu koparan, güçlü, gözlemci, farkındalığı yüksek, uyanık, dikkatli, sorumululuklarının bilincinde bir insan olman gerekirken öyle değilsin. Az önce yazdığım konular hakkında biraz kafa yor. Kendini tart. Kaçı sen de var. Belki bu donanımların bazısı sende mevcuttur belki de yoktur. Kendini kandırmadan bir değerlendirme yap. Tembel misin, itiraf et, korkak mısın, itiraf et, çabuk mu pes ediyorsun, itiraf et. Daha doğru itiraf etmeden önce gör, anla, kabul et. Hayat donanımlı insanlar için de zor zaten. Bir de hiç silahın olmadan savaşmak mümkün değil.


Donanımsızsın. Evet, bu yaşa gelene kadar sahip olman gereken karakter özelliklerine sahip olamadın. Seni doğru dürüst büyütmesi gerekenler bunu yapmadılar. Ne yap biliyor musun? İster içinden, ister dışından, ister bir dağ başında, ister bir ormanda, istersen de yazarak. Ailene ve sana haksızlık yaptığını düşündüğün herkese edebildiğin kadar küfür et. Bildiğin, bilmediğin bütün kötü sözlerle onlara içindeki öfkeyi kus. Sınır tanımadan. Bağırabiliyorsan avazın çıktığı kadar bağır, yazabiliyorsan sayfalarca yaz. Bu iş bittiğinde sıfırdan başlamak için hazır ol. Önünde zor bir yol olacak. Yaşadığın hayattan sen sorumlusun bunu unutma. Çok kötü bir çocukluk geçirdin ve bitti. Geride kaldı. Kalmak zorunda. Sana yemin ediyorum yukarıda okuduğun şeyleri anlayıp, uygulamazsan devam etmene de gerek yok.


Sana birebir deneyimlerimden bahsediyorum. Ben yapamadım. Ben ancak 20 li yaşlarımın sonuna doğru bu noktaya yaklaştım. Sana acı bir itiraf ancak 30'larımda aileme küfretmeyi bıraktım. Onları hala sevmiyorum ama artık onlara küfretmiyorum, yani kızmıyorum. Kızmanın gereksiz olduğunu çok geç anladım. Evet beni çok üzdüler, evet potansiyelimin çok çok altında bir hayat yaşamama sebep oldular evet 20'li yaşlarımda aşık olabileceğim onlarca kızla sevgili olmamı engellediler ama hepsi geçti. Sizi temin ederim ki yukarıda yazdığım hesaplaşmayı yapmazsanız bu yola devam etmeyin.


Kaç yaşındasın bilmiyorum. Belki 10'lu, belki 20'li, hatta 30'lu yaşlarında bile olabilirsin ama kendini yaşamanın ilk koşulu bu. Zaten İnsan Olmak kitabının da benim burada kendi deneyimlerimi katarak yazdıklarımın da amacı bu. Sana seni göstermek. Kendini tanımak çok zor. Kendine yabancılaşmış bir insana kendisini göstermek çok zor. Kungfu Panda filminin 3. sünde pandaya ne diyordu hocası: "Seni bana değil kendine dönüştürmeye çalışıyorum" Bu film bir çocuk filmi ama yetişkin olanlara da çok şey anlatıyor. Tam da şu anda yazdığım mevzuyu işliyor.



Derdimiz ne bizim? Yolunda gitmeyen bir şey var ve bu şey değişmeli. Yolunda gitmeyen şey ne? Bahanelere gerek yok. Yolunda gitmeyen şey sensin. Sebebin önemi var mı? Neler yaşadığın için ne durumda olduğunun önemi var mı? Ya da bunun sana bir faydası var mı? Yani geçmişte olan şeylere takılmanın sana bir faydası yok. Söylemesi kolay ama yapması çok zor bir şeyden bahsediyorum. Sana bu kadar acı çektirmiş kişileri affetmen çok zor biliyorum. Zaten affetme: İhmal et; inkar et, reddet ne yaparsan yap affetmene gerek yok kısaca siktir et. Boş ver. Bak sana yemin ediyorum onlarla hesaplaşmayı kafana takarsan, onların değişeceğini düşünürsen, onlardan öç alacağını zannedersen yanılırsın. Bırak onlar kendi hayatlarını yaşasınlar sen de kendininkini. Sakın ha bir mücadeleyi kaybettiğini falan düşünme. Kesinlikle onlarla minimum ilişkiye girersen sen kazanacaksın. Bu noktada ödeşme isteği çok kuvvetli. Sana acı çektirenlere günlerini gösterme isteği çok kuvvetli biliyorum ama emin ol eğer onları görmezden gelip de kendi hayatını yaşayabilirsen işte o zaman bu mücadeleyi kazanmış olacaksın. Diğer türlü potansiyeline ulaşamadığın bir hayat yaşayıp içindeki öfke ile ölüp gideceksin. Bom Boş bir hayat yaşamış olacaksın. Bu mudur galibiyet?


Donanımın eksik diyordum ya işte sana en büyük donanım. Üstünden bu yükü atabilirsen o kadar hafifleyeceksin ki yürümekte bile zorlanırken koşmaya başlayacaksın. Ama dur, hala hazır değilsin. Henüz hazır değilsin. Öğrenmen gereken çok şey var. İnşa etmen gereken çok büyük bir bina var. Şahane bir bina yapmadan önce yıkık dökük olan binayı yerle bir etmeliyiz.


Çok fazla şey yazdım kitabı unuttum. Bu kitabı mutlaka oku. İster benim yazdıklarımı da değerlendir, ister kendin oku ama oku. Belki benim yorumlarım da sana ilham verebilir. Çünkü boşa yazmıyorum. Yılların deneyimi ile yazıyorum. Karşında çok dayak yemiş yaşlı bir dövüşçü var. Belki şampiyon olamamış olabilirim ama kitaplığımda çok madalyonum var.


Bu yazıyı burada sonlandırayım. Çok uzun oldu. İkinci bir yazıyla devam etsem daha iyi olacak.


Kaygılı adam karikatürü. Kaygılı insanlar kendileri sürekli çaresiz hissederler.
Kaygılı Adam

bottom of page