top of page

3. Engin Geçtan / İnsan Olmak / İnsanlardan Korkmak

Güncelleme tarihi: 1 Kas 2020

Bir önceki bölüm (Ana-Baba ve Çocuk) kitabın uzun bölümlerinden birisi iken bu bölüm en kısası. Kısa ama çok önemli.


İlk Bölüm bittiğinde aklımızda ana-babamızın bizi yetiştirirken yaptıkları hataları görmüştük ve bunların bizim üzerimizde bıraktığı etkiler anlatılmıştı. Burada bunların en temeli olanı ile başlıyoruz. Bundan sonra ayrıntılara girilecek.



İnsanlardan Korkmak Bölümünün İlk Sayfası

Belki siz de böylesiniz veya çevrenizde bu şekilde insanlar vardır. Aslında her şeyin başı bu. Başkalarından korkunca eliniz kolunuz bağlanıyor. Diğer insanlar beni dışlar korkusu, reddedilme korkusu, hata yaparsam beni sevmezler korkusu, sürekli bir suçluluk hali, kendini sevmeme, kendini değerli görmeme.


Asıl sıkıntı da şu ki: böyle olduğunu göremiyor insan. Aslında sadece bu konu için değil her konu için geçerli. İnsanlar kendilerindeki eksiklikleri görmüyorlar. Öyle güçlü savunma mekanizmalarımız var ki gerçek benliğimizi öyle yadsıyoruz ki farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz.


Neden utangaçız, neden sıkılganız, neden kızgınız, neden hayır diyemiyoruz, neden, neden, neden...? Sebebinin ne olduğunu bilmesek de böyleyiz değil mi? Bu işte bir sorun yok mu? Var. Var olduğunu da biliyoruz ama öyle alışmışız ki kendimize, kolumuzu kıpırdatacak halimiz yok. Zaten korkağız, bir de üstüne üstlük korkumuzu yenmemiz gerekiyor. Diyelim bu korku örümcek korkusu olsa, uçağa binme korkusu olsa, yükseklik korkusu olsa farkına varırız ve çözmeye çalışırız ama söz konusu insanlardan korkmak olunca bunu bir türlü göremiyoruz.


İnsan bu, örümcek değil ki diyoruz, neyinden korkayım yada düşecek bir durum yok ki diyoruz. Aslında korkak birisi olduğunu itiraf etmek o kadar önemli ki. Kişisel deneyimimden biliyorum. İçgüdüsel olarak bilmeme rağmen bir türlü itiraf edemediğimden yıllarca "mış gibi" yaşamaya devam ettim. Hala da içimde korkular var ama çok azaldı. Bu yazılanları okuyanlar arasında da korkak olan çok kişi olacak ama eminim ki zamanları gelmeden bunu fark edemeyecekler. Daha önce de yazmıştım. Bilgi insanın içinde doğmadıkça dışarıdan alınan hiçbir bilgi hayata geçemiyor.


Tamam korkuyoruz ama neden?



Ana-Baba ne yapıyor? Aman onu yapma, aman uslu dur, aman misafirlikte ses çıkarma, aman sokakta kavga etme.... bir çocuğun çocuk olmasını engellerseniz ortaya sünepe, pısırık, korkak bir çocuk çıkarmış oluyorsunuz. Sevilmeyen, sürekli eleştirilen, yargılanan, hor görülen, aşağılanan çocuk yetişkin olduğunda hayatla baş edemiyor. Diğer insanları düşman gibi görüyor. İçinde öfke birikiyor.


Şu aralar 9 yaşındaki oğlumla bazen tartışıyoruz. Çok sıkıntılı bir çocukluk geçirmiş olmama rağmen, farkındalığımın üst düzeyde olduğunu düşünmeme rağmen oğluma hatalı davrandığımı görüyorum ve kendime kızıyorum. Daha dün olan bir olay: İşten eve oğlumla dönüyorduk. Okulda öğrendiği bir şeyi anlatırken araya girmek istedim. Baba dur dedi, umursamadan "oğlum çok kısa konuşacağım sadece 2 cümle" dedim, Bana bağırmaya başladı ve ben de ona kızdım. Anlattığın konu ile ilgili bir şey söyleyecektim dedim. O da çığlık atarcasına konuşunca ben sustum ve yolun geri kalanında somurtarak geldik.


Ne olmuştu? Nasıl o güzel sohbet o hale gelmişti? Ben kırgındım, oğlum kızgın eve ulaştık. Baba olmanın verdiği hakla! oğlumdan benden özür dilemesini istedim. Özür diledi ve neden özür diledin diye sordum. Sana bağırdığım için dedi. Ben de kabul ettim. Neden bağırdın, neden sadece iki cümle etmeme izin vermedin deyince yüzüme yapıştırdı cevabı: baba dedi sen de kendi konuşmanı bölmeye çalıştığımda bana kızıyorsun, konuşmamı bitireyim öyle konuş diyorsun. Buna benim niye hakkım yok dedi. Buna ne diyebilirdim ki. Haklısın dedim. Bir daha yapmamaya özen göstereceğim.


Bu olay o kadar önemli ki. Yerleşmiş fikirlerimizi yıkmamız o kadar zor ki. 9 yaşında da olsa o bir birey ve onun bir birey olduğunu görmemeye hakkım yok. Baba olmak, ondan üstün olmak anlamına gelmiyor. Öyle bir yanlış algıya sahibim ki ne kadar okumuş olursam olayım değiştiremiyorum.


Kendi çocukluğumla ilgili benim oğlumla yaşadığım olaya bırakın benzeyenini yakınından bile geçen örnek veremem. Aklımda kalan hep susturulmuş olduğum, hatta dalga geçilmem. Kim tarafından abim ve dayım tarafından. Kendilerini tatmin etmek için bir çocukla dalga geçmeyi asla yanlış görmüyorlardı ve yıllarca yaptılar bunu. Yıllarca derken 30'lu yaşlarımın sonuna kadar. Öyle kalıplaşmış bir ilişki ki çocuklukta öğrenilen şeyler yetişkin olunca da devam ediyor. Benimle artık dalga geçerek konuşma deme cesaretini gösterene kadar da devam eden bir ilişki.


Söylemek kolay ama uygulamak çok zor. Öyle büyük alışkanlıklar ki bunlar değiştirmek gerçekten cesaret istiyor. Ben ne kadar yapabildim bilemiyorum. Hala kendimden çok memnun değilim ama ne 20'li ne de 30'lu yaşlarımdaki gibi bir insanım artık. Umarım 10'lu ve 20'li yaşlarında olan birileri bunları okur ve kafasında bir kıvılcım yanar ve sonra o kıvılcım bir yangına dönüşerek yeni bir karakter oluşturmasına destek olur.



Bir insanın olumsuz duygularını sürekli olarak bilincinden uzak tutma çabaları, olumsuz duyguların yanı sıra, yapıcı ve yaratıcı eğilimlerinin de kapalı tutulmasına neden olur. Diğer insanlarla birlikteyken tedirgin olan kişi, tüm enerjisini gereksiz yere savunma amacıyla kullandığından kendisinde var olan potansiyeli de harekete geçiremez ve kapasitesinin altında bir etkinlik gösterir. Böyle bir durum insanın kendi varoluş sorumluluğunu üstlenebilmesini engeller. Bir başka deyişle, çocukken ana-babaya karşı geliştirilen olumsuz duyguların üstünün kapatılmasıyla başlayan süreç, insanın giderek kendisine yabancılaşmasına ve sonunda kendisi olamanın suçluluğunu yaşamasına neden olur. Varoluş suçluluğu denilen bu duygu anlamlı bir yaşamı gerçekleştirememiş olmaktan kaynaklanır.

Ne kadar önemli bir paragraf. Aslında her şeyin özeti gibi. Çerçeveletip duvara asmak gerek. Bütün ipucu burada. Eğer bir çocuğa kendisi olma hakkını vermezseniz ne olur? Onun insan olma hakkını da elinden almış oluyorsunuz. Belki de ana-babaların en büyük günahı da bu. Hem bir çocuğun dünyaya gelmesine sebep oluyorsunuz sonra o çocuğun varlığını ortadan kaldıracak şeyler yapıyorsunuz. Ne kadar acı. Halbuki bir ana-babaya düşen en önemli görev çocuğunun varlığına saygı duymak. Hem bir insan dünyaya getiriyorsun hem de onun kendini olduğu gibi kabul etmek yerine bir robotmuşçasına onu eğip bükmeye çalışıyorsun.


Çocuk sahibi olduğumda öyle kararlıydım ki. Mükemmel bir baba olacaktım, benim için yapılan hataları yapmayacaktım. Sonuç öyle mi oldu? Belki ortalamanın üstünde olsam da asla hayalimdeki baba olmadım. Onlarca kitap okuyan ben oğlumun bir birey olduğunu bazen unuttum. Sanki onun sahibi benmişim gibi, sanki o bana ait bir eşyaymış gibi davrandım. Çok sık yapmadım ama yine de yaptım. Yaparken de doğru ve iyi olduğunu düşünerek yaptım. Aynı benim anne/babamın bana yaptığı gibi. Belki 100 üzerinde onlar 10 doğru şey yaptı ben 90 doğru şey yaptım ama sonuçta herkes kendi bildiği kadar yaşıyor bu hayatı. Tek umudum ben bizim aile ağacımızın kırılma noktası olabilirim ve benden sonraki kuşaklar nispeten daha sağlıklı bir hayat sürebilirler.




Çocukken yaşadığımız travmalar bazen çok basit gibi görünen olaylardan kaynaklanır.
Annesinden Azar Yiyen Çocuk

bottom of page