top of page

1. Engin Geçtan'ın İnsan Olmak Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme

Güncelleme tarihi: 3 Kas 2020

Hemen başta söyleyeyim bence bu kitap liselerde ders olarak okutulmalı. Hatta devlet ulaşabildiği herkese bu kitabı öğretmeli. İnsan hakkında Türkiye'de yazılmış en iyi kitaptır demek abartı olmayacaktır. Bu girişten sonra gelelim benim bu kitapla tanışma hikayeme. Çok uzun değil kısaca değinip hemen kitaba geçeceğim.


Lisedeydim. Abim de üniversitede tıp okuyordu. Sıkıntılı bir ailenin çocukları olduğumuz için abim de sorunlarını çözebilmek adına kitaplardan yararlanıyordu. Çok kısa bir sürede kitabı bitirmiş ve bana da tavsiye etmişti. Yaşım küçüktü, herhalde 15-16 olmalıyım. İlk elime aldığım da çok da okuma alışkanlığım olmadığından gereken değeri verememiştim. (Gerçi sanki 2., 3. okuyuşumda verebilmiş miydim o da ayrı konu. Bu arada sanırım bu kitabı 5 kere okudum.) İlk gerçek anlamda altını çizerek okumam üniversiteyi kazanmamla birlikte oldu.


Kitap beni büyülemişti. Sanki bana hitap ediyordu. Sanki kitabın her cümlesi beni tanıyan birisi tarafından bana yönelik olarak yazılmıştı. Çiziyordum, notlar alıyordum. Dönüp dönüp aynı sayfaları okuyordum. Ezberlemek istiyordum her satırını ama her okuduğumda bir şeyler katsam da kendime hayatım değişmiyordu. Haksızlık etmeyeyim kendime bir değişim vardı tabi ki ama grafiğin eğimi çok küçüktü.


Kitabın önsözünde 12. sayfada Engin Hoca aslında uyarıyordu. Tam da benim başıma geleni anlatıyordu. Neticede sihirli bir değnek gibi hayatımı anında değiştirmese de bana çok şey kattığını söyleyebilirim.


Kitap 12 bölümden oluşuyor. Birey ve Toplum bölümü ile başlıyor ve Kendini Yaşamak ile bitiyor. Kitap önsözü ile bize bilgiler vermeye başlıyor. Daha ilk cümleden itibaren hiç bir gereksiz ve yersiz cümlenin bu kitapta olamayacağını seziyoruz.


Benim insanın tutkusunu keşfedip ona göre hayatını kurmasını ne kadar önemsediğimi öncceki yazılarımdan görmüşsünüzdür. İşte daha önsözde bunu sezdiren ilk cümleler.


Önsöz şu tespitle bitiyor:

Dolayısı ile bu kitap, öncelikle insanın kendisindeki ve çevresindeki bilinmeyenlerinin sayısını azaltmayı amaçlamaktadır. Kendimizi ve çevremizi anlayamamanın getirdiği ürküntü dış dünyanın tehlikeli bir alan olarak algılanmasına neden olur. Böyle bir durum, davranışımızı tehlikelere karşı savunmaya yönelik bir biçimde düzenlememize ve enerjimizin çoğunu bu doğrultuda tüketmemize neden olacağından, gerçekleri algılamamızı ve kendimizi yaşayabilmemizi engeller.

İşte bu kitabın faydası bu paragrafta gizli. Önce kendini farket, kendini tanı ki değişebilesin. Eğer kendini tanımazsan en ufak bir ihtimalin yok değişim için. Belki kendini tanısan da çok değiştiremeyebilirsin ama en azından bir kıvılcım olur belki ilerde ateşe dönüşür.

Önsözden öğreniyoruz ki Engin Gençtan bu kitabı Haziran 1983'de yayına vermiş.


Kitap Birey ve Toplum bölümü ile başlıyor. İlk sayfalarda insanın antropolojik olarak tarihini anlatıyor. İnsanın nasıl bir toplumlaşma serüveni geçirdiğini anlattıktan sonra geleneksel ve çağdaş toplumlarda yaşayan insanların ne gibi psikolojik sorunlar yaşadığını anlatıyor.

19. sayfada şöyle bir tespit var:

İnsan hem yapan hem bozan, hem seven hem kıran bir varlıktır. Bu çelişki onun kendisini ve diğer insanları anlayabilmesini güçleştiren en önemli etmenlerden olmuştur.

İnsan neden kendini tanımakta zorlanır. Buna benzer çok tespit var elimden geldiği kadar yansıtmaya çalışacağım.


Geleneksel toplumlarda davranışlar diğer insanların beklentisini karşılamak yönünde olduğundan insanlar toplum hayatında karşılaştığı problemleri çözmeyi öğrenememiş oluyor. Yani kendisi için yaşamayı bilmiyor. Bir insanın gerçek kimliği, yaşadığı olayların ne olduğuna değil, o olayların kişi tarafından nasıl yaşandığına göre belirlenir. ... özgürce seçim yapma konusunda çağdaş dünyanın koşullarına hazırlıklı olmayan kişiler ancak, alışılagelmiş, onaylanacağı önceden belirlenmiş, kurallara uygunluğu saptanmış kararları verebilirler.


Diğer sayfada ise önyargılarımı yıkan bir tespit var. Ben insanın önemli özelliklerinden birisinin adaptasyon olduğunu düşünmüşümdür ama öyle değilmiş. Bir bakalım, ... insanın yenilikleri benimseme yeteneğinin sınırlı olduğu sonucuna varmıştır. Hızlı değişikliklere uyum gösterebilse de, bu değişiklikleri gerçekten özümseyebilmesi için, insanın yeni olaylarla geçmiş arasında bir ilişki kurabilmesi, yaşamının denetimini elinde tutabilmesi ve nereden gelip nereye gittiğinin durum değerlendirmesini yapabilmesi gerekmektedir...... Değişme hızı, insanları doğruyu yanlıştan ayırmalarına olanak bırakmadan karar vermeye zorlamaktadır. Belki insan adapte olabilen bir canlı ama adapte olacağı şeyin hızı önemli. Hayat dediğimiz yolculuk doğruları bulma çabası değil mi? İşte, insanların neden yanlış şeyleri tercih ettiklerinin bir sebebi de bu.


Kadercilik ve uyuşukluk, çevreyle baş edememenin doğal sonuçlarıdır.

Bu cümleyle ilgili bazı çekincelerim var ama bir açıdan da doğru bir tespit. Burada uzun uzun yazmak istemiyorum. Kısaca şunu diyeyim, dinsel anlamda olmayan kadere yani sahip olduğumuz genetik kodlarla yapabileceğimiz şeylerin sınırlı olduğuna inanıyorum. Doğduğumuz anda bir sınır içinde yaşamaya da mahkum oluyoruz. İstisnalar her zaman olacaktır, ben ortalamadan bahsediyorum. Burada Engin Gençtan'ın kastettiğinin benim anladığım yada anlam yüklediğim anlamda kullanmadığını biliyorum ama belki de sırf dini açıdan kaderin genetik açıdan kaderle kıyaslamasını yapacağım bir yazı yazmam gerektiğini görüyorum.


Hiçbir şeye bağlanamamak insanın boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor.

Üstüne söylenecek söz yok. Tutku konusuna beni tekrar döndürüyor bu cümle. Kendisini bir şeylere adayan insanların ben neden yaşıyorum, hayatın ne anlamı var diye sorduğunu göremezsiniz. İşte bu çok önemli.


Birey ve Toplum konusu burada bitiyor. İnsanın toplumsal bir hayvan olması ama toplum içinde huzurlu olamaması işleniyor. Toplumun hızlı değişimine insanın adapte olmakta zorlanması ve karşılaştığı sorunlara çözüm üretememesi anlatılıyor. Bundan sonraki bölüm Anne-Baba ve Çocuk. Asıl konu orada başlıyor.


Engin Geçtan'ın İnsan Olmak kitabının kapağı
Engin Geçtan İnsan Olmak

Not: Biraz fazla hastag oldu ama özellikle önemsedim. Bu hastaglere bakınca aslında bir çeşit özet gibi olduğunu göreceksiniz. Sırf bu hastagler bile bu kitabın ne kadar dolu olduğunu gösteriyor. 20 sayfa içinde bu kadar çok kavramın olduğunu görünce şaşırıyor insan ki bunlar benim seçtiklerim. Bir de düşünün kitap daha başlamadı bile.

bottom of page