top of page

Evliliğin Fırsat Maliyeti Açısından Değerlendirilmesi


Evlilik insan hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Bir yandan alınması zor bir karar, bir yandan da yanlış olduğu takdirde insanın hayatını çok zarar veren bir dönem. İnsanlar evlenmek daha doğrusu soyunu devam ettirmek üzere evrimleşmiş. Yani asıl derdimiz evlenmek değil. Asıl derdimiz hayatta kalmak ve soyumuzu devam ettirmek ve bu güdülerimizi karşılayabilmek için adına evlilik dediğimiz bu kurumu oluşturmuşuz. Bu yazıda amacım evlilik kurumunu masaya yatırmaktan ziyade evliliği fırsat maliyeti açısından değerlendirmek.

Önce fırsat maliyetinin ne olduğunu kısaca bir aktarayım. Sonra da bu ekonomi kavramının evlilikle olan ilişkisini incelemeye çalışacağım.

Fırsat Maliyeti

Fırsat maliyeti, bir kararın alınması sonucunda vazgeçilen en yüksek değerli alternatifin maliyetidir. Yani, bir seçenek seçildiğinde kaybedilen diğer seçenekler arasındaki en değerli olanın maliyetidir. Örneğin, bir kişi bir saatini çalışarak 100 TL kazanabilir, ancak bu saatini arkadaşlarıyla vakit geçirerek de değerlendirebilir. Eğer kişi çalışmayı seçerse, fırsat maliyeti, arkadaşlarıyla geçirebileceği keyifli zamanın kaybıdır.

Fırsat maliyeti, bir kararın yapıldığı noktada somut bir şekilde ölçülebilecek herhangi bir maliyet değildir, ancak alternatif kullanımların potansiyel değerlerinin bir tahmini olarak düşünülebilir.

Eğer fırsat maliyeti konusunu evliliğe uygulamak istersek ilk olarak yapılmış olan bir seçimden ve daha sonra eğer bu seçim yapılmasaydı yaşanacak olan alternatif olasılıklardan bahsetmek gerekiyor. Yani bir kişi birisiyle evlenmeyi seçtiği andan itibaren yaşayabileceği hangi alternatif olasılıklardan vazgeçiyor. 

Evlilik öncesinden başlayarak bu konuyu derinlemesine inceleyelim. Evlilik ilişkisini ele alırken aklımdaki ilişki biçimi şu: önce bir karşı cinsle tanışırsın, ondan hoşlanırsın, onu tanımak üzere birlikte bir şeyler yaparsın ve o kişi ile hayatını ömür boyu geçirmeye karar verirsin. Yani görücü usulü evlilikler yada aile zoru ile yapılan evlilikler ilk aşamada benim radarımda değil. Bu yazdıklarım o şekilde evlenenleri de kapsamıyor değil ama benim aklımdaki evlilikte kendi tercihi ile yapılmış olması önemli bir yer tutuyor. Çünkü fırsat maliyetinden bahsedebilmem için alternatifler arasından bir seçim yapılmış olması gerekiyor. Kendi seçimi ile olmayan evliklerde de bir fırsat maliyeti şüphesiz var. (Belki bir zorunluluk ilişkisi olduğu için daha çok bile olabilir) Tüm bu süreçler boyunca her bir aşamada zaman, para, emek harcarsın. Evliliğe giden bu süreçler boyunca maddi ve manevi maliyetlerin bedelini ödersin. 

Zaman

Harcanan şeylerin başında zaman gelir. Başka kişi ve/veya işlere harcayacağın zamanı o kişiye adaman anlamına gelir. Evlilikte geçirilen bu süre bazı durumlarda yıllar bazı durumlarda onlar yıllar olabilir. Bir kişi hayatının 10 yılını o kişiyle geçirmekle sadece zamanını da kaybetmez yaşayabileceği olası diğer alternatif yaşamları da kaybeder. Tanıyabileceği diğer insanları, yapabileceği işleri, ilgileneceği hobileri kaybeder.

Eğer evlilik ölene kadar devam eden bir süreç olsa belki o kadar da üstünde durulacak bir konu olmayacak. Fırsat maliyeti mevzu bile olmayacak ama asıl sorun evliliğin çoğunlukla boşanma ile sonuçlanan geçici bir kurum (durum) olması. Boşanma devreye girmediği takdirde bir fırsat maliyeti de devreye girmeyecek. Fırsat maliyeti yine konuşulabilir bir konu olacak ama bir kişi için yapılan yatırımın boşa çıkmasından bahsedilmeyecek. Vazgeçilen diğer alternatif yaşamlar akla bile gelmeyecek. Bu durumda madem fırsat maliyeti ancak birisinden ayrıldıktan sonra devreye giriyorsa boşanmanın insana ne gibi zararları olduğundan da bahsetmek gerekiyor.

Boşanma ve Çocuk

Kimse evlenirken boşanmayı hesaba katmıyor. Yani herkes evleneceği kişiyle ölene kadar birlikte olacakmış gibi düşünerek bu adımı atıyor ama istatistikler bu düşüncenin çok yanlış olduğunu gösteriyor bize. Her geçen yıl boşanmaların sayısı artıyor. Evliliğinin ilk 10 yılında boşananların oranı %50’yi geçmiş durumda. Yani Türkiye’de insanların yarısından çoğu bir fırsat maliyeti ile karşı karşıya. 

Evlilik sadece bir karşı cinsle birlikte yaşamak değil, evlilik aynı zamanda çocuk sahibi olmakla ilgili de bir konudur. Eğer bir kişi ile bir süre evli kalıp bir de çocuk sahibi olmuşsan ondan sonraki tüm hayatının akışı da değişecek. Bir kişi ömrünün bir süresini bir başka kişiye veriyor ve bu süre zarfında çoğunlukla bir de çocuklar ortaya çıkıyor. Boşanan bir kişi zaten bir maliyet ödemiş durumda ama ödediği maliyet boşanmakla birlikte insanın suratına tokat gibi çarpıyor. 

Seçimler

Bir kişiyle geçirdiğin süre eğer sonunda bir başarısızlıkla sonuçlanmamışsa o kadar da sorun değil. Neticede hayat algılar üzerine kurulu. Herkes bir şeyler yaşadıktan sonra bir noktaya ulaşıyor. Kritik nokta, geldiğimiz yerdeki durumumuzu nasıl algıladığımız. Eğer ulaştığımız noktayı olumlu olarak algılıyorsak ve geldiğimiz yeri bir başarı noktası olarak algılıyorsak geçmişte yaptığımız seçimleri de takdir ediyoruz. Belki geçmişte yaptığımız seçimleri seçimi yaptığımız dönemde yanlış olarak algılamış da olabiliriz bunun son noktada çok da önemi kalmıyor. Son noktada eğer kendimizi başarılı hissediyorsak o zaman geçmişteki tercihimizin yanlış yada doğru olmuş olmasının bir önemi kalmıyor.

Evliliklerin başarılı yada başarısız olarak algılanmasının somut göstergesi boşanmalar. Bir çok evlilik gerçekte boşanma ile sonuçlanmamış olsa bile aslında başarılı olarak da adlandırmak güç. Evliliklerin bir çoğu devam etme zorunluluğundan devam ediyor. Her bir evliliğin kendi iç sebepleri var. Bir yerde kadının maddi bağımlılığı olabilirken, bir başka yerde ise hayata tekrar sıfırdan başlamanın korkutuculuğu olabiliyor. Evliliklerin derinine inilirse her evliliğin devam etmesinin kendisine ait sebepleri var. Evliliğini mutsuz olduğu halde devam ettirenlerin sayısı nedir bilmiyorum ama evliliği süren kişilerin en azından yarısının mutsuzlukla devam ettiğinden şüphem yok. Yani totalde boşananlar ve mutsuz şekilde evliliğini devam edenlerin toplamı %70'lerin üstündedir diye düşünüyorum. Bu oran çok büyük değil mi? Bir yerde bir yanlış yaptığımız kesin.

Amerika'da yapılan araştırmaya göre boşanma oranı %50 civarı ve mutlu evliliklerin oranı da %60’ın az üstünde. Mutsuz olduğu halde evliliğine devam edenlerin hangi oranda olacağı kültürden kültüre değişeceği kesin. Bu oranın kadının eğitimi, maddi gücü, iş güç sahibi olup olmaması  ile değişeceğini tahmin etmek güç değil. Türkiye gibi ülkelerde özellikle kadınların mutsuz olduğu halde mecburiyetten evliliğini devam ettirdiğini tahmin etmek zor değil.

Konuyu dağıtmayayım. Evlilik ve fırsat maliyeti konumuza devam edelim. Bir kişi birisiyle evlenmeyi seçtiği anda başka hangi alternatif yaşamları yaşama olasılığını kaybeder?

Alternatif Yaşamlar

En başta evlendiği anda artık bekar değildir. Evlilik bir kişiye kendini adamak demektir, evlilik bir kişiye söz vermek demektir, bir kişi ile ömür boyu yaşamaya dair verilmiş bir taahhüttür. Yani bir kişi evlendiği anda tüm bu bağlanmayı, bir çeşit gönüllü tutsaklığı da kabul etmiş oluyor. Yani evlenen kişinin ilk fırsat maliyeti bu bağlanma durumundan ortaya çıkıyor. 

İkinci olarak birinci durumun devamı olarak başka partnerlerle birlikte olma fırsatı kaçmış oluyor. 

Üçüncü olarak bekarken alabileceği riskli kararları alamaz hale geliyor. Şehir değiştirme, ülke değiştirme, kariyer değiştirme vb. gibi.

Dördüncü olarak kendine ait zamanı azalıyor. Tek başına iken yapabileceği şeylerden feragat etmek zorunda kalıyor. Hobilerine, kişisel zevklerine daha az zaman kalıyor.

Beşinci olarak eğer bir çocuk sahibi olmuşsan çocuksuz bir hayat alternatif ortadan kalkmış oluyor.

Alternatifleri çok da uzatmaya gerek yok ama fırsat maliyetinden bahsedebilmek için hangi fırsatların kaçtığını ortaya koymak önemli.

Geçen Günlerin Değeri

Yaşla birlikte fırsat maliyeti algısı da değişiyor. Yani aynı konulara gençken baktığımız açı ile yaşlanınca baktığımız açı değişiyor.  Bunda en önemli nokta zamanın azlığı çokluğu meselesi. Yaşı 20’lerde olan bir kişi ile 50’lerde olan kişinin zaman algısı aynı değil. Dolayısıyla yapılan seçimlerin maliyeti aynı değil. Bir kişi 20’li yaşlarda yanlış bir seçim yaptığında ödediği maliyetle 50’li yaşlarında yaptığı seçime ödediği maliyet aynı değil. 

İnsanın yaşayabileceği zaman azaldıkça göreceli olarak değeri de artıyor. Bir kişinin 75 yıl yaşayacağını düşünerek bu konuyu somutlaştıralım. 25 yaşında bir kişinin bir gününün değeri ile 50’sinde olanın bir gününün değeri nedir? Eğer 75 yıllık hayata 100 birim değer biçersek her bir yılın değeri 100/75 olacaktır. 25 yaşındaki kişinin önünde yaşayacağı 50 yıl olduğuna göre o kişinin yaşayacağı bir günün değeri ile 50 yaşındaki kişinin yaşayacağı 25 yılı kaldığına göre yaşayacağı günün değeri aynı olmayacak. Eğer bu yazdıklarımı grafiğe dökersem aşağıdaki bir görselle karşılaşıyoruz.


Ömür Gün Değeri Grafiği


Yani bir yaşa kadar yaşadığımız günlerin değeri birbirine çok yakınken kalan ömrümüz azaldıkça yaşadığımız her günün değeri hızla artıyor. Bütün ömrümüzün 1 milyon birim değerinde olduğunu farzederek bir hesap yaptığımızda ilk 25 yılın ortalama gün değeri yaklaşık 45 birim oluyor. 25-50 yaş arası yaklaşık 76 ve asıl dikkat çekici olan ise 50-75 yaş arasının ortalama gün değeri 424 oluyor. Yani Zaman azaldıkça yaşadığımız her günün değeri de o derece artmış oluyor.

Yaptığımız hataların yada yanlış seçimlerin maliyeti ilk yıllarda o kadar fazla değilken yaş ilerledikçe yapılan hataların ve yanlış seçimlerin maliyeti de o derece fazla olmuş oluyor. Zaten orta yaş bunalımına girmemizin sebebi de bu gerçekliği ister bilinçli ister bilinçsiz şekilde farkediyor oluşumuz. Bu bili ile belli bir yaştan sonra hatalı seçimler yapmak çok zarar verici hale geliyor. Zaman çok değerli olduğu için atılan her adımın da çok daha fazla ince elenip sık dokunması gerekiyor.

Gün Değeri Ortalaması

Konuyu tekrar evlilik ve fırsat maliyetine getirirsek yapılan yanlış bir seçimin maliyeti çok fazla. Eğer boşanmayla sonuçlanacak bir evlilik yerine ölene kadar sürecek bir evliliği yaşayabilen bir kişi olsanız bu hesapların bir anlamı kalmayacak ama konu maalesef yaşanan gerçeklikten dolayı öyle değil. 25 yaşında evlenmiş ve 35 yaşında boşanmış bir kişinin 10 yılı gitmiş oluyor. Bu 10 yıl süresince hayatının gün olarak değeri ortalama  olarak hesaplanırsa toplamda (365*10*61(ortalama gün değeri)) yaklaşık olarak 222 bin birimlik bir değere sahip olduğu anlamına geliyor. Tüm ömrümüze 1 milyonluk değer biçtiğimizi düşündüğümüzde bu 10 yıl yaklaşık olarak hayatımızın %22'lik bir kısmını kapsıyor demektir. Eğer evliliği daha ileri yaşta yaptıysanız yani diyelim 30 yaşında birisiyle birlikte oldunuz ve 45 yaşında ayrıldınız. Bu durumda aynı hesabı yaptığımızda ortaya çıkan sayı hayatınızın yaklaşık olarak %38'lik değeri olan bir kısmını bu evlilikle harcadınız anlamına gelir.  Yani bu 15 yıllık birlikteliğin gerçek değeri aslında ömrümüzün 15/75'i (%20'si) değil nerdeyse iki katı bir değere sahip.

Konuyu daha fazla sayılarla uzatmaya gerek yok neticede her evliliğin artıları ve eksileri var. Boşanarak bitmiş de olsa yaşandığı sırada alınan hazlar da var. Eğer bir çocuk sahibi iseniz ortada sizin yarattığınız ve sizden başka kimsenin yapamayacağı bir ürün var. Neticede her yaşanan şey de olduğu gibi evliliğin de insana kattığı şeyler var. Bu yazıda amacım insanın neden evlendiği, evliliğin faydaları, zararları gibi konuları işlemek değil. Amacım yaptığımız her seçimin bir maliyeti olduğu gibi evliliğin de bir maliyeti olduğunu ortaya koymak. 

Bir Seçim Olarak Evlilik

Seçimlerimizin bizi bugün bu noktaya getirdiğini biliyoruz. Yanlış seçimler yanlış noktaya getiriyor doğal olarak. Zaten bir şeyi seçtiğimiz anda otomatik olarak alternatifi olan onlarca/yüzlerce şeyi seçmemiş oluyoruz. Bu sadece evlilikle ilgili bir konu değil ama evliliğin diğer şeylerden başka özel bir konumu var. Hayatımızda aldığımız diğer ciddi kararlardan bazıları kariyer seçimi, akademik tercihlerimiz, iş seçimlerimiz, yaşadığımız şehir, arkadaşlıklar vb evlilikten bir yönüyle farklılar. Daha önce de yukarıda yazmıştım, evlilik sadece evlilik değil işin içinde çocuk var, işin içinde çok yoğun duygular var, seks var, mahremiyet var.

Bu dünyada eşinden başka kimseye göstermediğin yönlerin var. Hayatındaki eşinden başka hiç kimse seni o denli çıplak görmüyor. Burada hem somut anlamda çıplaklık hem de mecazen metafor olarak çıplaklığı da kastediyorum. Evli olduğun kişiyle bir çok zaafını, kompleksini, eksiklerini de paylaşıyorsun. Eşinden başka kimsenin yanında bu denli savunmasız (bu denli çıplak) kalmıyorsun.  

Diğer seçimlerin başka olarak evliliğin farklı olmasının anlamı da büyük. Bir işten çıkınca bir başka işe geçebiliyorsun. Önceki deneyimden aldığın bilgileri bir başka işte kullanabiliyorsun. Yanlış bir kariyer seçtiysen bir başka alanda uzmanlaşarak kariyerini değiştirebiliyorsun. Yaşadığın şehirden memnun değilsen şehrini değiştirebiliyorsun. Evliliğinden de memnun değilsen boşanabiliyorsun… Fakat diğer her şeyden farklı olarak boşanmanın sana getirdiği zarar diğer yanlış seçimlerin zararından farklı oluyor.

Evlilik öncesi ile evlilik sonrası bambaşka şartlar ortaya çıkıyor. Bir çocuğunun olması tüm denklemi değiştiriyor. Evlilik öncesinde olmayan bir canlı artık hayatında olduğu için yanlış seçim öncesi pozisyona gelmen imkansız. Çocuk olmasa bile evliliğin sana zararı karşı cinse karşı olan algının değişmiş olması. Artık ilişkileri de, karşı cinsi de aynı gözle göremiyorsun. Bir şeyler değişmiş oluyor. Sen artık eski sen değilsin. Çalışma hayatında edindiğin tecrübe sana sonraki işlerinde artı bir değer katarken evlilikte edindiğin tecrübe sana gerçekliği farklı şekilde algılama olasılığı sunuyor. Artık eskisi kadar ilişki cahili değilsin, erkek yada kadın algın eskisi gibi değil. 

Evlilik yada diğer sosyal ilişkiler herhangi bir okulda öğretilmiyor. Yaşarken kendi kendine öğreniyorsun. Evlilik sosyalleşmenin çok özel bir alanı. Tekrarı mümkün olmayan bir ilişki türü. Bir çok sevgilin olabilir. Birbirinden farklı birçok kişiyle ilişki yaşamış olabilirsin ama her bir insan diğerinden farklı bu yüzden de iyi bir ilişkinin bir matematik formülü yok. 

Ayrıca evliliğin diğer ilişkilerden farkı kendini hukuki olarak da karşı tarafa bağlıyorsun. Yani bu ilişki resmi bir sözleşme aslında. Şimdiye kadar hiç değinmedim ama aynı zamanda evlilik aslında maddi bir konu. Yani fırsat maliyeti açısından bir kişiyle yapılan bu sözleşme seni maddi maliyete de sokuyor. Ben aslında belki çok net olarak belirtemedim ama evliliğim zaman maliyetini ele almak istiyorum. O yüzden konunun maddi boyutunu çok umursamıyorum.

Zaman Geçiyor Ömür Kısalıyor

İnsan yaşlandıkça birikimleri de artıyor. Bu birikimler arasında olumlu şeyler de var olumsuz şeyler de. Buna tecrübe diyoruz. İnsan öğrenen bir canlı, tecrübe edinen bir canlı. Bu özelliğimiz bizi her geçen gün bizleri farklı bir insan haline getiriyor. 20’li yaşlarda bir karşı cinsle kaşılaştığımızda hissettiğimiz duygularla 50’li yaşlarda hissetiğimiz aynı değil. Büyüyoruz, gelişiyoruz, öğreniyoruz, biriktiriyoruz. Her geçen yıl daha seçici oluyoruz. Yaptığımız her şey, attığımız her adım önceki deneyimlerimizden süzülerek ortaya çıkıyor. Biz değişiyoruz muhatap olduğumuz insanlar da değişiyor. Bizlerin hayattan beklentisi de değişiyor muhatap olduğumuz insanların da. 20’li yaşlardaki insanın hayattan beklentisi ile 50’li yaşlardakinin aynı olması mümkün değil.

İnsanın öncelik sıralaması değişiyor. Değişmeyen şey ise sevme sevilme ihtiyacı. Zaten evlilik denilen kurumun da ideal olarak bu ihtiyacı tatmin etmesi gerekiyor. Sevmek, sevilmek ihtiyacını gidermek için ürettiğimiz bu kurum tam anlamı ile fonksiyonel değil. Boşanma oranlarından ve mutsuz evliliklerden bunu görmek mümkün. Yalnız yaşamak, hayatla yalnız baş etmek zor. Bu zor uğraşı bir yardımcı ile atlatmak her bir bireyin beklentisi.  

İki temel içgüdümüzün oyuncağı olmuş durumdayız. Hayatımızı devam ettirmek ve soyumuzu sürdürmek istiyoruz. Öleceğini bilen bir canlı olarak ölümsüz olmaya çalışıyoruz. Ölümsüz olmanın en pratik yolu senin genlerine sahip çocuklar ortaya çıkarıp onlar aracılığı ile bu güdünü tatmin etmek. (Şimdi ölüm bilgisinin kültürel ve psikolojik çözümlerini masaya yatırmak istemiyorum.  O bambaşka bir onu . Bu şekilde özetin de özeti olan bir çıkarsama ile yetinelim) Bunu da eşeyli üreyen bir tür olduğumuz için tek başına yapmamız mümkün değil. Bir karşı cinse muhtacız. Evlilik gibi toplumsal bir çözüm yolu bulmuşuz ama pek de işleyen bir çözüm değil.

Temel olarak mutlu olmak, tatmin olmak istiyoruz. Anlamlı bir hayatımız olsun istiyoruz. Doğru dürüst çocuklar yetiştirmek ve kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Gel gör ki bu amaçlara ulaşmak kolay değil. Özfarkındalığı düşük, beyni yıkanmış canlılar olarak özgür seçimlerimizle hayatlar yaşadığımız zannederek vaktimizi tüketiyoruz. Öldükten sonra tekrar dünyaya geleceğimiz kandırmacası ile avutuyoruz kendimizi. 

Varsın öyle olsun. Sonuç olarak Kaçan Fırsat Büyük Oluyor. Her halde hayatın kaçınılmaz kuralı bu.




 


bottom of page