top of page

Burjuvasız Osmanlı

Osmanlının neden geri kaldığını anlamaya çalışınca bir çok şeyin doğru gitmemiş olduğunu görüyorsun. Osmanlının geri kalmış olması gözümüzü batıya çevirmemize yol açıyor. Batının neden ileride olduğu, neden önemli? Çünkü ister içimize sinsin ister sinmesin, ister hoşumuza gitsin ister gitmesin, bir çok konuda batı bayrağı önde taşıyor. Ekonomi, hukuk, insan hakları vb. konulara dünyanın geri kalanından ayrışmış durumdalar. Peki ama neden?

Batı neden ileride? Batının ileride olması neden önemli? Batının tarihini incelediğimizde ne görüyoruz? Orada olup da burada olmayan neydi? 

Belki çok fazla şey vardır ama sanırım önemli farklardan birisi burjuva sınıfının orada oluşmuş olması. Burjuva sınıfını merkeze alarak batıyı incelediğimizde birçok şeyi fark ediyoruz.

Birilerinin, sadece çalışıp para kazanmaktan, hayatını devam ettirebilme gailesinden başka dertleri de olmalıydı. İhtiyaçlar hiyerarşisinde üst kademelerdeki ihtiyaçların doyurulması için altta yatan, zemini tutan temel dertlerin çözülmüş olması gerekiyor. Karnı aç olanın, oturacak evi olmayanın, yarınını düşünmek zorunda kalanın daha lüks ihtiyaçları dert edinmesi mümkün değil.

Burjuva sınıfı dediğimiz grup temel ihtiyaçlarını kimseye bağımlı olmadan karşılayabilen bir sınıf. Burjuvadan başka bu imkana sahip olan bir başka grup var: Aristokratlar. Onlar soyları dolayısı ile bu lükslere sahipler. Aristokrasiyi Osmanlıyı ele alırken konu edinmiyorum çünkü batıyı batı yapan sınıf olarak Aristokrasiyi söylemek zor. Mutlaka varlığı bile bir etkide bulunmasına yol açıyor ama konuyu bu şekilde ele almak amaca hizmet etmeyeceği için lüks tüketim yapabilen burjuvayı ana konu olarak ele alarak devam edeceğim.

Burjuvanın özelliği ekonomik olarak kimseye bağımlı olmadan ayakları üstünde durabilmesi. Bu ona toplumdaki diğer gruplara göre özgürlük sağlıyor. Yani bir şey yapacağı zaman ya da bir fikir beyan edeceği zaman kimsenin onun üstünde bir dayatması yok. Burada burjuva olarak kimleri kastettiğimi belirtmem gerek. Çünkü ilk bakışta sadece ticaret yaparak zengin olmuş para babası kişiler akla gelse de ben burjuvayı onlarla sınırlı tutmuyorum. Üst düzey işler yapan, eğitimli, bir uzmanlığı olan kişiler de bu gruba dahil. Yani doktorlar, avukatlar, mimarlar vb. mesleklere sahip kişiler. Bu grup belki ticaret yapanlar kadar çok para kazanmıyorlardı ama fikir üretimi konusunda etkili olanlar da onlardı. 

Bu çeşit mesleklere sahip olmak, yüksek gelire sahip olmak neden önemli? Osmanlı da bu çeşit işlerin muadilleri yok muydu? Bir toplumda aydın kesimi kimler oluşturur? Sıradan insanla aydın arasındaki fark nedir? Bir toplumda fiziksel emek harcamadan para kazanmanın yolları nelerdir? Hayatını kazanmak için bilgi kullanmak ne anlama gelir?

Bilgi biriken bir şey, bilen insan bilgi üretmeye devam eder, bir başkası da o bilgiyi alır ve üstüne ekler. Bu “bilgitopu” zamanla büyür ve “bilgiçığına” dönüşür. Bilgi sahibi olmak aynı zamanda zenginlik de getirdi. Bu durum bilginin değerini de artırdı.   Toplum yapısı bilen insanın değerli olduğu bir hale geldi. Bilginin yayılması için okullara ve kitaplara ihtiyaç vardı. Bilgi arttıkça okullar arttı, okullarla birlikte kitaplar arttı, daha çok kitap, daha çok bilen insan ve daha çok bilgi... pozitif bir kısır döngüye girdi. Bu çark bir kere dönmeye başlayınca bir daha hiç durmadı. İşte batı medeniyetinin arka planında olan olay buydu. 

Felsefe, siyaset, eğitim, okullar, üniversiteler, ekonomi, tarım, bankacılık, denizcilik, madencilik, sanayi hep birlikte geliştiler. Çünkü birisinin gelişmesi diğerini tetikliyordu, hep birlikte sarmal bir şekilde büyüdüler.

Bu sistemin başlangıcında yatan neydi? 

Bilgi üretimi işini yapanlardan bazısı burjuvaların yan ürünü olarak ortaya çıktı. Yani burjuvaların birincil derdi bilgi üretmek değildi. Burjuvaların varlığı bilgi üretmenin kolaylaşması, yaygınlaşması için vesile oldu. Burjuva ile sıradan insan arasındaki farklar batı ile Osmanlı arasındaki farkları da ortaya koyuyor. Çünkü batıda olup da Osmanlıda olmayan neydi diye baktığımızda burjuvanın varlığı bizim nereye bakmamız gerektiğini bize gösteriyor.

Burjuvayı ortaya çıkaran sistem neydi? Burjuvanın ortaya çıkmasının arkasında ne var? Birileri eğer sahip olduğundan daha fazlasını kazanmak istiyorsa bunu engelleyemezsin. İnsanın doğasında elindeki ile yetinmemek var. Yani insanı kendi haline bırakırsan ihtiyacından fazlasını elde etmek ister, bu kaçınılmaz. Aslında, Batı insanının Doğu insanından bir farkı yok. Eğer Osmanlıda da sıradan insan kendi haline bırakılsa idi daha fazla kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Yani bir şekilde dizginlenmeseydi, kendi mecrasında akmasına izin verilseydi Osmanlı topraklarında yaşayanlar da batılı topraklarda yaşayanlar gibi zenginleşeceklerdi. Bunun yerine Osmanlının toprak sistemi, vergi sitemi, ekonomik sistemi tam tersini gerçekleştiriyordu. Osmanlıda padişahtan başka kimse mal sahibi olamıyordu. Kimse hayatı boyunca çalışıp, birikim yapıp bu birikimini çocuklarına geçiremiyordu. Yaşarken sahip olduğu zenginlik kendisi ölünce ortadan kalkıyordu. Sırf bu sebeple Vakıf Sistemi ortaya çıkmıştı ama batıdaki zenginliğin karşılığı olacak bir sistem değildi bu.

Ticaret yaparak zenginleşmek mümkün değildi. Yeni şeyler icat ederek, verimliliği artıran düzenler kurarak zenginleşmek mümkün değildi. Yeni yerler keşfederek, oralardan doğal zenginliklerini kendilerine mal ederek zenginleşmeleri mümkün değildi. Yani batının sıradan insanının yapabildiğini, bu topraklarda yapmak mümkün değildi. İnsanlar sadece temel ihtiyaçlarını giderecek şekilde yaşıyor ve ihtiyaçlar piramidinin üst kademelerinde olan entelektüel değerlere ulaşmak için ekstra birikim yapamıyorlardı.

Bu toprakların lüks tüketim yapabilen zenginleri oluşmuyordu. Parasını üst düzey konulara ayırabilecek bir grup olmayınca bilim de, ekonomi de, sanat da gelişemiyordu. 1400’lerde Osmanlı topraklarında yaşayan sıradan insan nasılsa 1800’lerde de öyleydi.

Sıradan insan ile parası olan insan arasında çok önemli bir fark vardır. Az önce yukarıda da değindiğim gibi hayatını devam ettirmek için bir başkasına muhtaç olmayan kişi diğerlerine göre daha özgürdür. Daha kendine güvenlidir, daha atılgandır. Para derdi olmayan insanın, fiziksel emeği ile çalışarak hayatta kalana göre daha çok boş zamanı vardır. Paralı insanlardan belki bir kısmı boş zamanı yiyip içmek için kullansa da bir kısmı entelektüel üretim için kullanacaktır. Ve sayıları az da olsa bu entelektüel üretim yapabilen grup sayesinde üst düzey bilgi üretimi gerçekleşebilir. 

Bütün hayatını karnını doyurmak üzere kurgulamış insandan bilim ve sanat yapması beklenemez. Üstüne üstlük bir de bu insan din taassubu altında ezilirse kolunu dahi kaldıracak güç bulamaz.

Bu arada batının dini reformları yapabilmiş olması da tesadüf olamaz. Dinin ekonomi olan ilişkisini biliyoruz. Yani din fakirler içi gerekli bir kurumdur. Çünkü dünyanın adaletsizliği ile zenginin yüzleşmesi ile fakirin yüzleşmesi aynı değildir. Yani zengin için bu dünya fakir için olduğu kadar adaletsiz değildir. Öyleyse bu dünyada eziyet çekenin adaletsizliğin öcünü öbür dünyada alması anlamına gelen cennet, cehennem fikrine bir fakirin sahip olması çaresizlikten ortaya çıkmıştır. Kısacası dinde reform yapmak da burjuva ister. Dinde reform bile üst düzey düşünsel faaliyet ister.

Batının sıradan insanının Osmanlının sıradan insanından bir farkı o gün de yoktu, bugün de yok. Yani sıradan insan sadece gününü kurtarmak için yaşar. Onun büyük dertleri yoktur. Onun “hayatın anlamını nedir” gibi soruları yoktur. Onun sorgulamaya takati yoktur. Bu tür konuları geçinme derdi olmayanlar dert edinir. Sıradan insanı yönlendirenler bu sınıftır. Osmanlıda olmayan sınıf da işte bu sınıftı. 

Eğer kurulan devlet yönetim sistemini bir şekilde sıradan insanın zenginleşebilmesi üzerine kurabilmiş olsaydı bunları yazıyor olmayacaktım. Sıradan insanın dünyayı nasıl algıladığı çok önemli. Çevresinden duyduğu ve gördüğü şeyler onların da hayatı algılayış biçimlerin ideğiştiriyuor. Kendisini zengin olmasa da yaşadığı şehirde birilerini zengin olduğunu görmek onları s motive edebiliyor. Yada yaşadığı yerdeki burjuvanın oğluna verdiği eğitimi görebiliyor vs. Fakat yaşadığı yerin en zengininin devletin memurları olduğunu gören sıradan insanın dünyayı algılayışı nasıl olur? Şehrin kadısı yada defterdarı  yada icra memuru gibi üst düzey memurları görüp kendisini onlarla kıyaslayan sıradan insanını dünyayı algılayışı nasıldır?

Eğer hem içine doğduğun devlet zenginleşmene izin vermiyorsa, hem de içine doğduğun din sana kaderciliği işaret ediyorsa bu dünyada yaşamanın sınırları da belirlenmiş oluyor. Tüm bu sistem içinde zenginleşemeyen sıradan insan düşünsel işlere de en ufak tevessül etmiyor. Siyaseten, felsefi olarak yada sanat ve bilim alanlarında hemen hemen hiçbir şey üretilmemesinin arkasında bu zengin kesimin olmayışı var. Çok az bir üretim, sadece İstanbul’la ve saraydan yetişen çok küçük bir azınlıkla sınırlı. Bu durumda "neden batı, batı oldu da doğu, doğu olarak kaldı"yı anlamak mümkün olabilir.



bottom of page