top of page

Bir Başkadır Dizisinin Düşündürdükleri

Bir Başkadır dizisi ile ilgili spoiler içerir diziyi izlemeyi düşünenler lütfen diziyi izledikten sonra okusunlar.

Meryem İşe Gidiyor

Diziyi izlemeye herhangi bir ön bilgi olmaksızın başladım. O yüzden ilk sahnesinden itibaren şaşırttı beni. Özellikle psikiyatr ile Meryem'in ilk irtibatları çok etkileyici idi. Meryem ile ilgili ilk izlenimim çok cahil olduğu yönünde idi. Aşırı din baskısı altında kalmış, eğitimsiz genç bir kız. Psikiyatrist Peri ise ilk izlenim olarak işini çok iyi yapan bir hekim izlenimi vermişti.


Meryem'in saflığı dizi boyunca devam ederken Peri'nin hiç de ilk sahnelerde yansıttığı gibi birisi olmadığını görmek çok şaşırtıcı oldu. Dizide bir çok karakter anlatılıyor. Meryem'in abisi Yasin, yengesi Ruhiye, mahallenin hocası Ali İhsan, onun kızı ......., Meryem'e aşık olan Hilmi, Peri'nin danışmanı diğer psikiyatrist Gülbin, onun sevgilisi Sinan, dizi oyuncusu Melisa. Dizi Meryem merkezinde yürüse de en az onun kadar Ruhiye'nin hikayesi de etkileyici. Hatta daha dramatik.


Maddi durum ile din , eğitimle din, kırsal kesim/şehirlilikle din arasındaki ilişki filmde benim dikkatimi çeken yerler oldu. Eğitimli olmanın insanı önyargısız yapmadığını da gördük, eğitimsiz de olsa insanları olduğu gibi kabul etmenin nasıl mümkün olduğunu da gördük.


İyi bir insan olmak için ne gerekli? Dizinin en sevdiğim yanı bu oldu. Sorgulatıyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama hangisi doğru. O kadar göreceli hayatlar yaşıyoruz ki. Hemen hemen herkes başetmeye çalışıyor, herkes bir mücadele içinde, Çoğumuz bize dayatılan şeyleri yaşamak zorunda kalıyoruz ve kendi seçimlerimizi değil de yaşamak zorunda kaldığımız şeyleri yaşıyoruz.


Bu dizi sırada insanların hayatını ele alıyor. Parası az olan insanları ele alıyor. Allı pullu dünyanın insanlarını değil. Hocanın bir örneği var. Bir yapay çiçek gösteriyor bir de canlı çiçek ve kıyaslıyor. Birisi çok güzel gözüküyor ama gerçek değil. Diğeri ise kırılgan, yine güzel ama zarar görmeye de açık. Bu örnek filmin ana felsefesi. İnsan yaşarken zarar görür. Bunu hepimiz biliriz. Aslında kızarız dünyanın böyle olmasına ama hepimiz de biliriz acı gerçeği. Bize düşen bu acı gerçeği bilerek yaşamak.


Bazı insanların yanlış bir algısı var. Kendilerini o yapay çiçek zannediyorlar ama değiller. Onlar da yaralanabilir, onlar da zarar görebilir. Dünya acımasız yada adaletsiz bir yer değil. Bu dünyanın kendisi. Bazıları daha zorlu şartlarda yaşamlarını sürdürüyor bazıları daha kolay. Bazıları parayla mutlu olmaya bazıları da dinle bazıları doğayla mutlu olmaya çalışıyor. Hangisi doğru. Kendimizi nasıl kandırıyoruz. Kendimizi kandırmadan, gerçeklerle yüzleşerek yaşayabiliyor muyuz?


Yetişkin hayatımızda karşılaşacağımız sorunlarla yüzleşebilmek için bir çocukluk dönemi geçiriyoruz. Hayatı tanımak, dünyayı tanımak, insanları tanımak için bir dönem çocukluk dönemi.. Çoğumuz maalesef bu dönemi boş geçiriyoruz. Ailelerimiz ister din kisvesi altında olsun, ister aşırı koruma, ister aşırı sevme fark etmez bizi hayata hazırlamıyorlar. Yetişkin olunca da hazırlıksız bir kişi baş edemiyor yaşadığı şeylerle. Meryem çok saf, eğitimsiz, tecrübesiz bir genç kız ve sevmek, sev,ilmek istiyor. O kadar samimi ki. Hayat tutunmaya çalışan bir insan o ve abisi dışında ilişkide olduğu tek erkek olan evine temizliğe gittiği adama aşık olmuş. O da bunun yanlış olduğunu biliyor ama kendisine bile itiraf edemiyor ve içine atttığı için de bayılmasına bile sebep olan bir sıkıntıya dönüşüyor.


Psikiyatristlere sonra geleceğim. Dizideki en olmamış karakter onlardı bana göre onlardan önce Ruhiye ve Yasin var. Ruhiye'nin hikayesi çok üzücü. Tecavüz kurbanı. Yıllarca o utançla yaşıyor ve o kadar şanslı ki karşısına Yasin gibi koca yürekli bir adam çıkıyor. Onu seven bir adam. Onu yargılamayan bir adam. Sonra köyde yaşadığı olay onun hayatını zehir ediyor. Herşey yolunda iken onun ölüm haberini alıyor ama bu ona iyi gelmiyor. Ödenmemiş bir hesap varken adam göçüp gidiyor yada Ruhiye öyle zannediyor. Hesabı kapatamamış olmanın huzursuzluğu onu hasta ediyor. Sonra köye gidince kocasının onun için aldığı intikama şahit olunca normalleşiyor. Orada o kadar acı bir hikaye var ki. Bu adam sadece Ruhiye'ye değil onun çocukluk arkadaşına da tecavüz etmiş ve o kız tecavüzcüsü ile evlendirilmiş. Dizinin en acı sahnesiydi bu belkide.


Ruhiye

Hocanın kızı güzel, iri, mavi gözlü kız. Konya'ya üniversitede ekonomi okumaya gitmiş. Lezbiyenlik emaresi olan bir ilişki içinde. Yabancı müzik dinliyor. Dans ediyor. Film boyunca başı kapalıyken son sahnede imam olan babasını kırma pahasına başını açıyor ve seçimini yapıyor. Babası o kadar kemale ermiş ki kendi görüşüne zıt olmasına rağmen bir şey demiyor. Zaten sonradan öğreniyoruz ki kız öz kızı bile değil. Bundan kızın bile haberi yok. Baba olmak konusunda ikisinin ilişkisi çok öğretici.


Gelelim psikiyatristlere. Önce Peri, dizide kendimi en çok özdeşleştirebildiğim karakter ama bana çok yapay geldi. Psikiytatristin bir başka doktora gitmesi ve kendi vakasını diğer doktora anlatması senaryo açısından çok yaratıcı idi ama gerçek hayatta işler böyle mi yürür? Bir hekim hastası ile ilgili bu kadar yargı sahibi olur mu? Bunları bilemem. İçime sinmeyen profesyonel olması gereken bir insanın bu işi bu kadar amatörce yapması. Bütün psikiyatristlerin kişisel gelişim açısından ileri düzeyde olacağını kabul etmek bir önyargı bunun farkındayım. Yani insan psikiyatrist olmuşsa donanımı yüksek olmak zorundadır önkabülü yanlış. Tabi ki onlar da insan ve onlar da hayatla mücadele etmeye çalışan kişiler ama aldıkları eğitim hiç mi kendilerini tanımlarını sağlayacak yetkinlikler vermez. Bu yüzden bana yapay geldi.


Asıl canımı sıkan ise nasıl olur da kendilerine muhtaç olan insanları yargılarlar. Bir psikiyatrist nasıl hastasını yargılayabilir? Bu gerçekten mümkün mü? Psikiyatristler ne der bu konu hakkında bilemiyorum ama hastasını yargılayan bir hekim hekimlik yapmamalı. Psikoloji felsefesi açısından nasıl bir değerlendirme yapılabilir bilemiyorum ama içime sinmeyen yanlış bir iş.


Gelelim Peri'ye. okumuş insanların yaşadıkları topluma yabancılaşmaları sanırım kaçınılmazmış gibi duruyor. Sanırım iyi eğitim aldığında bir kibir oluşuyor. Kendini yüksek görme eğilimine sahip oluyorsun. Bunu ben de yaşadım.. O yüzden kendimi bu psikiyatristle özdeşleştirdim. İyi okullarda okuyup, zeki insanlarla muhatap olup bir kariyer edinince kendisini bir ey zannediyor insan. Sen yükseldikçe diğer insanlar daha alçaktaymış gibi algılıyorsun. Bu yanılsama kendini üstün görmene yol açıyor. Zaten hem zekisin, hem bilgilisin doğal olarak başkalarını beğenmeme hakkını buluyorsun kendinde. Kendin tanımak adına bir emek harcamamışsan bu kibirle devam ediyorsun yaşamaya.


Peri'nin İçini Döktüğü Bir An

Okumuş, dinden uzaklaşmış insanların içinde oldukları hata şu: dindar insanları aşağılamak. Bir yanlış algı var. Dindarlık mı cahilliğe sebep oluyor, cahil insanlar mı dindar oluyor? Hangisi doğru. Sanırım ikisinde de doğruluk payı var ama dinin insanları cahil kalmaları konusundaki payını görmezden gelemeyiz. Önemli olan bu mu. Okuyan, kendisini dindar görmeyen insanların diğer insanları hor görmelerini haklı çıkaracak hangi sebebi bulabiliriz. Cehaletin zarar veren yanı var. Demokrasi, hukuk, adalet, sanat, estetik, felsefe, tarih, bilim gibi konularda herhangi bir fikri olmayan insanlar kimler tarafından ülkenin yönetileceğine karar verilmesinde söz ve hak sahibi. Çoğunluk olan onlar ve yetkin olmayan insanların ellerinde bu güç var.


Eleştirilebilecek çok yönü olan bir sistem içindeyiz ama henüz daha iyisini insanlık alemi keşfedemedi. Demokrasi bize bunu söylüyor. Toplumun geneli cahilse biz de cahiller iktidarını yaşıyoruz bu kaçınılmaz. Bu cehalette dinin payı var mı,? Var. Peki din suçlu mu, dindarlar suçlu mu? Din neden var? İnsanlar neden dine ihtiyaç hissetmişler? Din olmasa insanlık bugün ki haine gelebilir miydi? Bu konu ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım ama bu dizi bağlamında şunu söylemek mümkün. Dindar insanları yargılama hakkımız yok.


Gelelim Gülbin'e. Bu da psikiyatrist. Ailenin tek okumuşu. Aşırı dindar, otoriter bir ablası ve doğuştan özürlü bir kardeşi var. Kürtler. Şehre göçmüşler. Gülbin okumuş. O da Peri gibi hastasını yargılıyor. Samimi bir şekilde hastasına yardımcı olmak yerine onu dinliyor ve kafasının içinde eleştiriyor. Umarım bu psikiyayristler sadece dizide vardır. Gerçek hayatta da böyle iseler vay halimize. Bu kadınla ilgili ikinci eleştirim de sanki hiç okumamış, kendini geliştirmemiş sıradan bir insan gibi ablası ile saç saça baş başa kavga etmesi oldu. Bu insanlar okudukları bölümlerden hiç mi bir şey öğrenmemişler hayret ettim. Kendilerine hiç mi bir şey katmamışlar. Kısacası bana bu iki karakter gerçekci gelmedi. Yada benim gözümde psikiyatristler çok idealize edilmiş durumda ve gerçek budur ve ben gerçekle yüzleşmek istemiyorumdur.


Diziyi çok beğendim. Sinematografik olarak da, senaryo olarak da çok iyiydi. Doktorlar hariç karakterler çok gerçekti. Güzel bir Türkiye fotoğrafı idi. Kesinlikle izlenmesi gereken bir dizi.


Bir Başkadır Dizisinden Bir Sahne
bottom of page