top of page

Hayatın Anlamı

Güncelleme tarihi: 28 Eki 2020

Bir söz duymuştum (galiba Albert Camus söylemiş) “Bir sanat eserini anlamak için onun dilini bilmek gerekir” diye. Çok hoşuma gitmişti hala da kullanırım hayatımda. Dilini bilmediğiniz şeyi anlamak zor hatta mümkün değil. Bu anlamda hayatın dilini bilmeden hayatı anlamak zor. Peki, hayatın dili nedir, ne demektir?


Bilmediğimiz bir kelimenin anlamını öğrenmek için ne yaparız? Bir sözlük, ansiklopedi vb kaynak bulur ve anlamını okuruz. Anlamak için tanımlamak gerekir. Bazen sadece tanım da yetmez yeni kelimeyi değişik örnekler içinde kullanır ve kafamıza oturmasını sağlarız. Anlamak için tanımlamak ve kullanmak gerekir. Söz konusu dilse ve kelimeyse durum budur.


Bir sanat eseri söz konusu olduğunda diyelim bir resim, diyelim Picasso yada Kandisky'nin bir resmi, o eseri anlamak için altyapısını, geçmişini, tarihini bilmek gerekir. Yani o eserle ilgili emek harcamış olmak gerekir. Kendini eğitmiş olman gerekir. Belli bir yetkinliğe gelmeden sanat eseri sana hiçbir anlam ifade etmez. Sana saçma gelen o eser, bilene anlamlı gelir. Sanat için bu durumu açıklamak mümkün. Yani bir sanat eserinin sana anlamlı gelmesi için onun ne anlattığını anlaman yani onun dilini bilmen gerekir. Aynı durum opera için, bale için, klasik müzik için de geçerli. O sanat dalları ile ile ilgili eğitim almış, bilgi edinmiş kişilerin eserleri değerlendirmesi ile eğitimsiz kişilerin değerlendirmesi aynı olamaz.


Peki, yaşam. Yaşamı, hayatı nasıl anlayacağız, anlamlandıracağız, dilini çözeceğiz. Yaşam bir üretilmiş eser midir? Kendimizi kendi yaşamımızın içinden soyutlayıp, dışarıdan bir duruşla, uzaktan bir esere bakıyormuş gibi bakabilir miyiz? Labirentin içinde olan bir fare labirentte olduğunu bilir mi? Yani içinde olduğumuz bir şeyi görebilmek mümkün mü?


Hayat, sanat eseri ise sanatçı bu bağlamda o hayatı (üreten) yaşayan insan oluyor. Yani normalde bir başka sanatçının yaptığı eseri dışarıdan bir gözle anlamaya çalışırken burada durum farklı. Yaşarken kendi eserimizi anlamakla ilgili bir durum. Sanatçı bir eser üretiyor ve yaptığı esere bakıp anlamaya çalışıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Yeni soru şu: bir sanatçı yaptığı eseri anlamaz mı, anlamazsa neden anlamaz? Normal şartlarda bir sanatçının kendi eserine bakıp da burada ne anlatmak istemiş olabilirim demesi mümkün değil. Ya çift karakterli olmalı yada eseri ürettiği sırada kendinde olmamalı. Kendi eserinin dilini bilmemek gibi bir durum normal şartlarda olamaz. Dolayısı ile sanatçının kendi eserinin dilini bilmemesi (anlamaması) hali istisnaidir ve şağlıklı ve normal bir hal değildir.


Bir kişi kendi ürettiği hayata anlam veremiyorsa bu işte bir yanlışlık olmalı. Kendinde olmayabilir mi mesela? . Normal şartlarda insan kendi eserine anlam vermekte zorlanmaz. Ne yaptığını bilen insan için geçerlidir bu? Peki bizler, genel olarak insanlar neden anlam konusunda sıkıntı yaşıyoruz? Kendi hayatımızı yaşamadığımız için olabilir mi? Eseri bilinçli olarak üretmediğimiz için olabilir mi?


Sanatçı ve eseri üzerinden devam edelim. Biz neyi önkoşul olarak kabul ediyoruz: sanatçı bilinçli olarak bir eser üretmeye niyetli ve eserini o şekilde tamamlıyor. Normali bu. Peki, ya sanatçı eseri öylesine yaptıysa, eline bir kağıt kalem alıp öylesine karaladıysa. Bunu bilinçli olarak yaparsa sorun yok ama amaçsızca yaptığında, ortaya çamurdan öte bir eser çıkmayacaktır. Sanatçının eserine yabancılaşmış olmasının bir diğer sebebi de şu olabilir. Sanatçı eserini kendisi üretmemektedir. Ona komutlar gelmekte ve o da kendi aklını, hayal gücünü işin içine katmadan sadece kendisine denileni yapmaktadır. Bir çeşit kukla gibi. Doğal olarak işi bitip de resmin karşısına geçtiğinde resme anlam verememektedir. Çünkü o resim onun eseri değildir.


Bizler anlattığım ikinci duruma benzer hayatlar yaşıyoruz. Bizleri bir şeyler yapmaya yönelten güçlerin (ailemiz) kontrolü altında hayatımızı sürdürüyoruz. Bir ara eserimize bakıyor (geçmişimize, anımıza) ve anlam veremiyoruz. O eser için kendimizi ortaya koymadığımız için, bir başka gücün etkisi altında kararlar aldığımız için ürettiğimiz yaşam da anlamdan yoksun geliyor bize. Durum bu ise, yani kendi hayatımıza kendimiz yön vermemişsek anlamı da göremiyoruz, okuyamıyoruz doğal olarak.


Anlamlı bir hayat yaşamak için ilk koşul kendi kararlarımızı vermemiz, bilinçli seçimler yapmamız olmalı. Halbuki bizler öyle yetiştirilmiyoruz. Bizler ister din olsun, ister ailemiz olsun, ister devlet olsun bize dayatılan hayatların içine doğuyoruz. Kendimizi tanımadan, tutkularımızı keşfetmeden yani kendi dilimizi oluşturmadan başkaları için yaşıyoruz ve sonra da kendi eserimize nefretle, kinle, öfkeyle, üzüntüyle bakıp çaresizce kalakalıyoruz. Bu anlamsız şey de ne diye bazen tiksinti ile yüzümüzü buruşturuyoruz. Bazen de o anlamsızlık için de anlam varmış gibi davranıyoruz. Sanki çok anlamlıymış gibi abartanlar da oluyor.


Hayatın anlamı, ancak kendin üretebilirsen vardır. Kendinin üretmediği bir hayatın anlamından bahsedemezsin. Önce kendi hayatını üret sonra onun anlamı zaten doğal olarak var olacak. Diğer türlüsü olanaksız. İnsan kendi ürettiği eseri anlamsız bulur mu?


Hayatın Anlamı 2: Hayatımıza anlam katmak için neler yapabiliriz.


Norman Rockwell çok ünlü bir Amerikalı ressam. Benim de en sevdiklerimden. Bu resmi yaparken ondan esinlendim.
Norman Rockwell'in ünlü illüstrasyonundan esinlenerek yaptığım çizim



bottom of page