top of page

İlyada Destanı Thersites'in Düşündürdükleri

Zeus Agamemnon’un kafasını karıştırmak için Nestor kılığında Agamemnon’un rüyasında görünür ve artık zamanı geldi. Haydi savaşı bitir. Troyayı yeneceksin minvalinde bir söz söyler. Bunun üzerine Agamemnon uyanır ve milleti toplar. Ters psikoloji yapıp, askerlerin savaşma isteğini görmek içi haydi toplanın gidiyoruz der. Gelen tepkileri görmek istiyor, insanlarda savaşma isteği kalıp kalmadığını sorgulamak istiyor.

Bu sayede aslında savaşçılara neden orada olduklarını hatırlatmak, 9 yılın ardından kaybettikleri motivasyonu yeniden vermek istiyor.

Ağzı iyi laf yapan Odyseus savaşçıların arasında gezinip milleti galeyana getirmeye çalışır. Bu sırada Thersites adında bir savaşçı ona karşı çıkar ve bir konuşma yapar. Bu konuşma ile ilgili yorumumu yazmadan önce neler dediğini aktarayım.

2. Kitap, 212-243 arası

……….

Yalnız Thersites kopardı yaygarayı, konuştu ileri geri,

o Thersites ki saçmalar dururdu biteviye,

kralları kızdırmak için laf ederdi, gelişigüzel,

Argosluları güldürsündü yeter ki.

İlyon’a gelen en çirkin kişiydi o,

bacakları çarpık, bir ayağı aksaktı,

sırtı kambur, göğsü çöküktü içeri,

kafası omuzlarının üstünde sivriydi,

tek tüktü başında saçı.

Akhilleus’la Odysseus’u tiksindirmişti en çok;

ikisine de biteviye söver dururdu.

Şimdiyse Agamemnon’a sövüp sayıyordu ağız dolusu.

Akhalar da krala çok içerliyorlar,

kin besliyorlardı içlerinden ona.

Ama Thersites, çıkıştı, bağırdı avaz avaz:

“Gene mi bir isteğin var, Atreusoğlu?

Barakaların tunçla, kadınla dolu.

Bir kenti alır almaz biz Akhalar

onları sana verdiydik ilk önce.

Bir de altın mı ister yoksa canın şimdi?

Tütüp getirelim Troyalılardan birini,

gelsin babası, kurtulmalık versin sana,

altınlar versin sana, öyle mi?

Taze bir kadın mı istersin yoksa, düşüp kalkmaya,

bütün gözlerden uzakta, kapatmaya kendine?

Başbuğsun, yakışık almaz Akhaoğullarını yıkıma sürüklemen.

Size diyorum Akhaoğulları, hey,

Akhaoğulları denmez size artık,

Akha kadınları demeli,

sizi aşağılık herifler sizi.

Haydi yurda dönelim gemilerimizle,

tek başına bırakalım Troya’da onu,

otursun onur payının üstüne.

Yardım etmeyelim de görsün sonunu.

Saygısızlık etti Akhilleus’a, en üstün yiğitimize,

aldı onur payını, yoksun bıraktı onu.

Akhilleus’un içinde büyük bir kin yok gene de;

hem o gevşek davranmasaydı sana, Atreusoğlu,

bu senin son küfrün olurdu ona.”

Erlerin güdücüsü Agamemnon’a Thersites böyle çıkıştı.

……..

************

Aslında Thersites Akhileus'un çirkin olan ikizi gibi değil mi? O da gerçekleri söylüyor, o da Kral çıplak diyor ama bir farkla Akhileus bir savaşçı, kahramanken Thersites ise çarpık bacaklı, çirkin bir tip. Peki ama ilginç olan, hadi, Akhileus'un kendine güveninin altı dolu iken Thersites neyine güveniyor? Aslında burada da savaşıyoruz ama niye savaşıyoruz sorgulaması var. Kral daha zengin olacak, daha çok kadın sahibi olacak diye biz niye uğraşıyoruz sorgusu var. Kralın kutsallığı belli ki bazılarının gözünde bitmiş artık.

Burada sanırım Thersites sadece sembolik bir kişi. Büyük ihtimalle onun dile getirdiği şeyler çok yaygın olarak düşünülüyordu. Kralın güvendiği adam olan Odyseus'un yaptığı aslında ibret olsun diye sesi en çok çıkan oyun bozanı döverek diğerlerinin de sesini kesmek olmalı. Bir çeşit göz dağı yani. Sorun çıkaranlardan birisini döv ki bunu gören diğerleri de sinsin. 9 yıldır savaşan askerlerin moral motivasyonlarının çok düşmüş olması beklenmedik bir şey olmazdı.

*****

Yöneten yönetilen ilişkisinin evriminin önemli olduğunu düşünüyorum. Bir arada yaşama zorunluluğumuz hiyerarşik düzenlerle ilgili çözümler üretmemizi de zorunlu kıldı. Tamam birileri yönetecek birileri de bu yöneticilere itaat edecekti ama... neden? Kutsallık en iyi işleyen sistem oldu. Tanrılar istediği için birisinin diğerini yönetmesi sıradan, yaygın halk kitlesini elinde tutmak için en iyi araçtı. Hala bile bu işleyen bir sistem. Hala yöneticilerde yüce bir güç olduğunu zannedenlerin sayısı hiç de az değil.

Eğer beni yönetecek kişi bu yetkiyi tanrıdan almıyorsa ben neden ona itaat edeyim ki? Bu çok basit bir formül ama anlaşılan her dönemde de bu formülün sakat olduğunu hissedenler de oluyor. Bir grup insanı yönetmek için sadece fiziki kuvvetin yeterli olmadığı bir zaman sonra anlaşılmış. Çok güçlü "bir" kişiden az güçlü "bir çok" kişi daha güçlüdür. Formül bu olduğunda bir sorun çıkıyor. Tamam anladık hepimiz aslında eşitiz de kim yönetecek peki bir grup insanı?

Sıradan benim gibi bir insan yönetirse aslında sorun yok gibi değil mi? Ama insanız işte, öyle olmuyor. İnsan kendisinden hiç bir üstünlüğü olmayan adamın kendisine yönetici olmasını kabul edemiyor. Madem o yönetebiliyor o zaman ben de yönetebilirim diyor. Aslında yönetebilme erkine sahip ama bu pozisyona gelebilmek için gereken sermayesi yok (sosyal, kültürel, ekonomik vs.) Bu acı gerçeği görmekten kaçıyor, kaçmak zorunda, diğer türlü kendisine olan özsaygısını yitirecek. O zaman yöneticinin sıradan insandan farklı olması onun da işine geliyor.

İnsan kendisini kandırabilen canlı. Belki en büyük hünerlerimizden birisi de bu. Acı gerçekleri görmemek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Bir yalan uydurup bunun peşinden gitmekten hiç gocunmuyoruz. Varsın yalan olsun diğer türlü kendimle yüzleşmem gerek. Diğer türlü aslında yaşama sorumluluğumu yerine getirmediğimi görmem gerek. Aslında insanların çok büyük bir kısmı "yetişkin olma" sorumluluğunu almaktan korkuyor. İstiyor ki birisi ona ebeveynlik yapsın. Akhileus bile başı sıkışınca nasıl gitti ağladı annesine bana yardım et diye. Koskoca yiğit Akhileus bile yaşamın acı gerçeği ile yüzleşince annesinden yardım diledi.

Agamemnon bir şekilde almış o asayı. O sembol sayesinde de aslında diğer insanlardan hiç bir farkı olmamasına rağmen yönetiyor onları. Bir çoban gibi yani. Çobansan eğer senden iyisi yok. Asıl mesele koyun olduğunu görmekte. Bazılarımız koyun olmayı içine sindiremiyor. Koyun olduğu gerçeği yüzüne vurulunca da aslında ben koyun değilim çoban koyun üstü bir varlık diyor. O seçilmiş kişi, o kutsal varlık, o benden üstün çünkü o tanrının temsilcisi. Arada bir Thersites gibiler çıkıp, "yahu o da senin benim gibi sıradan bir koyun neden o bizim çobanlığımızı yapıyor" diyor. Tabii hemen haddi bildiriliyor. Arı kovanına çomak sokmanın alemi yok. Bu kadar adamı ikna edip getirmişsin, ne alemi var? Yap işini, ne sorun çıkarıyorsun? Düzen böyle işte, eski köye yeni adet mi getireceksin?

Thersites baştan kaybedeceği belli olan bir yarışa girmiş gibi idi aslında. Söylediklerinin, Oraya toplanmış onbinlerce adama aslında hepiniz salaksınız demekten başka bir anlamı yok.


Thersites Dayak Yemeden Önceki Konuşmasını Yaparken
Thersites Dayak Yemeden Önceki Konuşmasını Yaparken


bottom of page