Engin Geçtan'ın İnsan Olmak kitabı üzerine değerlendirme yazılarımı yazarken bir yere geldim ve durdum. Öfke ve Düşmanlık bölümünde kendini tanımak, fark etmek, değişmekle ilgili kısmı yazarken durdum ve bu yazıya geçtim. Kendini tanımak, yaşadığım bir süreç olduğu için hatta hala yaşamaya devam ettiğim için çok kafa yorduğum bir konu. İnsan neden kendini tanımakta zorlanır? İnsan kendini tanımak için ne yapmalı? Kendini tanıma süreci nedir?
Bir aşamayı geçip de kendini tanımaya başladıktan sonra beyin yeni bilgileri işliyor ve insanın değişim süreci de başlamış oluyor. Neyi neden yaptığımızı görünce bir sis perdesi kalkıyor ve artık daha net görmeye başlıyoruz. Mesela neden utangaçız, neden sıkılganız, neden korkağız, neden kaygılıyız, neden kızgınız vs... Bir kere nedenini anlayınca. nasıl bir mekanizmanıın bizi böyle yaptığını görünce ilk adım atılmış oluyor. Peki, Kendimizi tanımamız, kendimiz sevmemizi sağlıyor mu? Kendimizi sevmemiz gerekiyor mu? Belki hiçbir zaman olmayabilir de ama şunu yapabiliyoruz: ben böyleyim, ben buyum. Kendini olduğu gibi görmek, kabul etmenin ilk adımı oluyor. Kendini kabul edince de kendinle barışıyorsun. Bu o kadar da kolay değil. Sanırım biraz da yaşlanmak gerekiyor.
Gençken herşey daha zor. Aşırı tutkuluyuz ve beklentilerimiz çok, Gençlik başlı başına bir dert. Bir gencin kendisini kabul etmesi çok zor. Aslında iki yönlü bir durum bu. Tembel olduğunu keşfeden insanın önünde artık iki seçenek var: ya tembelliğe devam edersin ya da artık çalışmaya başlarsın. Fakat burada paradigma değişikliği devreye giriyor. Kendini tanımadan önce kendi tembelliğinini suçunu ana-babana atabiliyordun ama artık öyle bir şansın yok. Onlara olan kızgınlığın kendi yapman gereken şeylerin önüne perde çekiyordu. Artık öyle de bir şansın yok. Yani kısacası artık kendi sorumluğunu kendi üstüne alma vaktin geldi. Artık yaşadığın şeylerin nelere sebep olduğunu biliyorsun. Geri dönüş yok. Tembel bir hayat sürmeye devam edersen bu senin kendi tercihin olacak.
Bu ayrım çok önemli. Yıllarca bunu görememek için kaçtın, kendini tanımaktan bu sebeple kaçıp durdun. Sebebi ne olursa olsun sonuç bu. Sen tembelsin, korkaksın, utangaçsız, öfkelisin, mahçupsun..... fark etmez sen busun. Sebebin önemi yok artık, sonuç bu. Şimdi bu yeni bilgi ile ne yapacaksın? Dedim ya iki ihtimal var, üçüncü bir yol yok. Ya bunlarla kendi tercihin olarak yaşamaya devam edersin ya da farklı birşeyler yaparsın. Korkak bir insanım ve korkarak yaşayacağım deme özgürlüğün olsa da bunun böyle devam etmeyeceğini göreceksin.
Araba sürme örneğinde olduğu gibi şoför koltuğuna bir kere oturdun mu geri dönüşü yok. O araba sürülecek. Artık koltukta ne annen var ne baban sen bir yetişkin olarak devam edeceksin. Arabayı kötü sürmeyi öğrenmiş olman, yada hiç sürmeyi öğrenememiş olman bir şeyi değiştirmez artık koltukta sen varsın. Sırtındaki yükleri attın ya gerisi daha kolay. Belki arabayı vuracaksın bir yerlere ama korkma bir şey olmuyor, biraz sıyrıkla atlatıyorsun. Yeter ki haddini bil. Yeter ki kafanı kullan. Yani kapasiteni bilerek sür arabayı. Belki hiçbir zaman Raikonen olmayacaksın ama en azından İstanbul trafiğine karışabileceksin. Hatta belki de içinde gizli bir Anton Senna bile olabilir. Ne malum onu çıkartırsın ortaya.
Bu kadar gaz yeter. Asıl bu yazıyı yazma amacıma döneyim. Bizler yani geçmişinden alacağı çok olanların şöyle bir handikapı var. Ve bu söyleyeceğimin maalesef çözümü de yok. Yaşanması gerekenler yaşanması gereken yaşta yaşanmalı. Yani 20'li yaşlarda aşık olmakla 40'lı yaşlarda aşık olmak aynı değil. Eğer 20'lerinde yaşaman gerekenleri yaşamamışsan eksik kalmışsın demektir. Ben bu treni 20'lerin başında eğil ama sonunda yakalayabildim ama geçmişin eksikliğini hep hissettim. Yaptığım hataların acısını çekiyorum ama kimseye kızmaya da hakkım yok. Ben bırakın Raikonen'i sıradan bir taksi şoförü bile olamadan büyük kazalar yaptım. Neticede ölmedim ayaktayım ama kaçan trenlere üzgün üzgün bakmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.
Umarım bu satırları benim gibi yaşlılar okumuyordur. Umarım henüz hayatın başında sıfır bir arabaya sahip kızlar ve erkekler okuyorlardır. Hata yapmaktan korkarak geçirilen yıllar sonra çok fena iç sızlatıyor. Tabi hiç ayıkmamaktansa geç de olsa ayıkmak yeğdir ama emin olun gençken alacağınız tat bambaşka. Acemi bir orta yaşlı idim şimdi acemi bir yaşlıyım. Utanmadan bunu söyleyebiliyorum. Belki 46 yaş yaşlı değil diyenler olacaktır ama inanmayın 45'ten sonra orta falan kalmıyor. Kalan ömrüm en iyi ihtimalle 30-35 yıl. Bunun ortası mı kalmış? Her neyse, acemilik evrenizi bir an önce atmanızı dilerim, umarım.
Hangi dertten muzdaripsiniz bilemiyorum. Yani sizi değişmeye tetikleyen şey nedir? Ben 20 li yaşlarımda hatta 17-18 yaşlarımda kızlarla konuşamamaktan çok dertliydim. Bir türlü utangaçlığımı yenemiyordum. Benim tetikleyici sıkıntım bu idi. Tabii sonraları ama çok sonraları bunu aşabildim ama çok uzun yıllarımı boşa harcadığım hissi de hiç geçmedi. Tetikleyici öneli ama deştikçe göreceksiniz asıl soruna yol açan şeyler aslında çok daha derin yaralara yol açmış. Bizler sadece belirtileri en kolay görülenleri algılıyoruz. İnsanlardan korkmanın bütün meselenin başı olduğunu görmek gerekiyor. Bunu okumak yetmiyor özümsemek gerekiyor. İnsan Olmak kitabı ile ilgili yazılarımda bu konulara çok değineceğim.
Yaşanması gereken şeyleri zamanında yaşamadığınızda hep yaşam mücadelesinde geride kalmaya mahkum oluyorsunuz. Aradaki mesafeyi kapatmak için diğerlerinden daha hızı koşmanız gerek. Somut örnek üzerinden gidelim. 18 yaşında bir kızın elini tutmayan bir gençseniz ve geçen yıllar içinde bu konuyu aşamamışsanız her geçen yıl biraz daha zorlanıyorsunuz. 20'li yaşlar geliyor ve hoşlandığınız kızın bir kaç sevgilisi olmuş oluyor ve siz onun ayarında olamıyorsunuz. O zaman da o kız da kaçıyor. O yüzden bir yerden başlamak zorundasınız. Çok deneyiminiz olmasına gerek yok ama mutlaka sırtınızda yük olmadan yaşamaya devam etmek zorundasınız.
Bu tür keşkelerle yaşamak sırtına 50 kg lık yük alarak yürümeye benziyor. Her geçen zaman yükü taşıması daha da zor oluyor. Yaşınız artıyor. Siz geriliyorsunuz. İlk sizinle ilgilenen gözü açık bir kıza aşık oluyorsunuz ve hayatınızın hatasını yapıyorsunuz. Yapmayın. Hazır olmadan evlenmeyin. Evlenecekseniz de sizin gibi tecrübesiz birisini bulun. Sizi kullanacak bir uyanığa oyuncak olmayın.
İnsanlar hata yaparak büyüyorlar ama hata var, hata var. Hatanız çok büyük olursa geri dönüşü çok zor olan yollara girmiş olabilirsiniz. Bu yüzden bu yazının başlığı Neyi Ne Zaman Yaşadığımız Önemli mi? Çok önemli. Kaybettiğiniz zamanı telafi etmek için hazır olmadığınız işlere dalmak hata yapmanıza sebep olabilir. Henüz asfaltta araba sürmeye yeni alışmışken bir anda çamurlu bir patikaya dalmamanız gerek. İyice olgunlaşmadan bir sonraki adımı atmamak gerek.
Biliyorum yazdıklarım henüz hazır olmayan kafalar için boş uyarılar. İnsan ancak hazırsa algılayabiliyor. İnsanın belki de geri kalmış yönlerinden birisi de bu. Bizler algılama güçlüğü çeken canlılarız. Kendimiz tecrübe etmeden öğrenemiyoruz. Bunun iyi yanları da varolabilir ama çok zaman kaybettirici olduğu da kesin.
İnsan Tanımınız Nedir yazısı ile devam edebilirsiniz.
Commentaires