top of page
Okunduğu Gibi

Nasıl Özgür oluruz?

Gerçeğin ne olduğunu merak ediyor musunuz? İnandığınız şeylerin gerçek olup olmadığı hakkında düşündünüz mü? Acaba yanlış anlıyor olabilir miyim diye şüphelendiğiniz oluyor mu?

İnsan olarak bazı eğilimlerimiz var. Çoğunlukla düşündüğümüz, inandığımız şeylerin doğru ve gerçek olduğunu kabul ediyoruz. Bir konu hakkında bir fikre sahip olduğumuzda o fikrin yanlış olma ihtimalini göz ardı ediyoruz. Sanki inandığımız şeyin yanlış olduğunu görürsek dünyalar başımıza yıkılacak. Çoğu insan bu duruma düşmemek için, yani yanlış bir bilgiye, inanca, fikre sahip olduğu ortaya çıkmasın diye inanılmaz bahaneler üretebiliyor. Hayatımız bahaneler üretmekle geçiyor.

Biraz, bilgi nedir, gerçek nedir, inanmak nedir, doğru nedir hakkında kafa yormak lazım. Çoğu zaman bazı şeyleri hakkında hiç düşünmediğimiz halde biliyormuşuz gibi davranıyoruz. O kadar temel konular ki o konu hakkında düşünmemiş olduğumuzun farkına bile varmıyoruz. Bütün bunlar hakkında biraz kafa yorduktan sonra da özgürlük konusuna nasıl bağlanacağız, bakalım...


BİLGİ: (TDK sözlüğünde bilginin tanımları)

1. isim İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat.

2. isim Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf:

3. isim İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf.

Bir de Platon'un tanımı var: Gerekçelendirilmiş, doğru inanç.


Çok fazla detayına girmeyeceğim. Zaten yukarıda yazılı olan şeyleri okuyunca çerçeve çizilmiş oluyor. İşin içine akıl, zeka, araştırma, gözlem girmediği sürece birşeye bilgi demememiz gerekiyor.


İNANMAK: (TDK sözlüğünde bilginin tanımları)

1. -e Bir şeyi doğru olarak benimsemek: 2. -e Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek: 3. -e Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek: 4. -e Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek: 5. -e Kanarak aldanmak:


Söz konusu bilgi olunca inanmanın tanımında kullanılan doğruluğu kabul, doğru olanı benimsemek kısmını dikkate almamız gerektiği açık.

DOĞRU: (TDK sözlüğünde doğrunun tanımları)

1. sıfat Gerçek, yalan olmayan: 2. sıfat Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun: 3. isim Gerçek, hakikat:


Doğal olarak doğrunun matematikteki tanımlarını dikkate almadım. Doğru ve gerçek hemen hemen eş anlamlı gibi duruyor değil mi?


GERÇEK: (TDK sözlüğünde gerçeğin tanımları)

1. isim Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat:

2. sıfat Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel:

3. sıfat Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici:

4. sıfat Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan:

5. sıfat Yapay olmayan.

6. sıfat, felsefe Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan.


(Tekrarlanan tanımları almadım.) Gerçeğin tanımında dikkat çeken, yalan olmaması, aslına uygun olması, yapay olmaması, doğadaki gibi olması,


Bu kadar tanım ne işimize yarayacak? Düşünmeden yaşadığımız iddia etmiştim. Bazı önkabullerle yaşadığımızı söylemiştim. Yani bazı fikirlere sahibiz ama o fikirler nelere dayanıyor farkında değiliz. Neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin gerçek neyin yalan olduğu, neyin bilgi neyin safsata olduğunu düşünmüyoruz.


Yaşıyoruz ama amacımız gerçeğe ulaşmak değil. Maruz kaldığımız şeylerin doğru olup olmamasını önemsemiyoruz. Birşeylere maruz kalıyoruz ve onu olduğu gibi kabul ediyoruz. Bize yalan söyleniyor olabilir mi diye en ufak bir şüphe duymuyoruz. Önce gerekçesiz şekilde bir şeye inanıyor ve bunun doğru olup olmadığını umursamadan bilgi olarak kabul ediyoruz. Gerekçesiz demeyelim, gerekçemiz kendi algımız oluyor, içgüdülerimiz oluyor, deneyimlerimiz, isteklerimiz oluyor. Birisine nasıl buna inanırsın dediğinde mutlaka bir bahane buluyor. Kendi hayat tarzına uygun bir cevap üretiveriyor.

Gerçeğin ne olduğu neden önemli? Gerçek olmayan bilgilerle yaşamaya devam etmemizin ne zararı var? Bir yalan dünya içinde zaman geçiriyor oluşumuzun kime zararı var? Kendimize yalan da olsa bir dünya yaratmışız yuvarlanıp gidiyoruz, ne olacak ki? Matrix filmindei diyaloğu hatırlayın. Ajan Smith'le, Cypher yemek yerken ne diyordu Cypher: "ben bu büfteğin doğru olmadığını biliyorum ama umurumda değil cehalet mutluluktur."

Bu diyalog birçok Matrix severin dikkatini çekmiştir. Mutlu olmak için gerçeği görmezden gelince ne yaşıyoruz? Köle olarak yaşamayı gönüllü olarak kabul etmiş oluyoruz. Yani özgür olmadığımız bir hayatı yaşamayı seçmiş oluyoruz. Yani sahip olduğumuz en değerli şeyi: ömrümüzü, boşa geçirmeye razı oluyoruz. Yalanın kölesi olmak. Kandırıldığını bile bile yaşamaya razı olmak. Mutluluk için "gerçek"ten vazgeçmek.


İnsanların çoğu bunu yapıyor. Düşünmekten kaçıyor. Bazısı gerçekten düşük zekalı olduğu için bunu yapıyor. Başka seçenekleri yok. Bazısı tembel olduğu için yapıyor. Konfor alanını terk etmemek için. Bazısı beyni yıkandığı için neyin doğru olduğunu sorgulamıyor. Bazısı ise üzülse de, canı sıkılsa da, yalnız kalsa da doğru ve gerçeğin peşinde koşmaya devam ediyor.


Daha önce de yazdım ben dindar değilim diye. Dini yarattığı konforlu alandan çıkmayı başardım. Kendimi kandırmaktan, kandırılmaktan vazgeçtim. Öldükten sonra başka bir hayatın olması fikri ne kadar hoş olsa da kendimi kandırmak zayıflığını uzun süredir göstermiyorum. Özgürüm, seçimlerimden ben sorumluyum, hayatımdan ben sorumluyum, beynimi, aklımı kimseye yada hiç bir kuruma devretmedim. Acısıyla, tatlısıyla bu hayatı yaşıyorum, yaşayacağım ve göçüp gideceğim. Anlamlı bir hayat için elimden geleni yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim.


Sosyal bir varlık olan insan gerçekten özgür olabilir mi? Tabi ki benim kastettiğim kurallar ve yasalar çerçevisinde uymak zorunda kaldığımız sınırlar değil. Yada hayatta kalabilmek uğruna bir çalışma hayatında olmak, bir eğitim sisteminden geçmek değil. Kastettiğim aklın özgürlüğü. Fiziken özgür olmak için bir adada tek başına kalsan bile özgür olunamayacağının farkındayım. Zaten özgürlük derken de bunu kastetmiyorum.

Gerçeğin peşine düşmeden özgür olunamaz. En azından ilk adım bu.



Comments


bottom of page