Onikinci Yazı
Erkek Tahakkümü
Bu başlıkta da bir öncekinde olduğu gibi üstünde durmak istediğim bir kelime var: “Dominance”. Sözlükte yazan anlamları: hakimiyet, egemenlik, baskınlık, üstünlük, tahakküm. Sözlükte belki tahakküm kelimesi 5. 6. sırada yer alıyor ama bence söz konusu anlamı en iyi tahakküm veriyor. Sadece baskınlık yada üstünlük bu kelimeyi karşılamaya yetmiyor. Çünkü bu dominansın içinde biraz zorbalık, biraz hükmetme, biraz baskın olma, biraz itaat ettirme de saklı. O yüzden benim zihnimde tüm bunları en iyi karşılayan tahakküm kelimesi.
Çok uzatmaya gerek yok. Bu başlık altında erkeklerin neden ve nasıl tahakküm eder hale geldiklerini göreceğiz.
Sözlükle başlayalım.
Önce Kadınlar ve Çocuklar - Erkek Tahakkümü başlığında geçen önemli İfadeler:Erkek Egemenliği (Male Dominance): Erkek egemenliği, toplumlarda erkeklerin kadınlar üzerinde fiziksel, ekonomik, sosyal veya kültürel üstünlük kurarak kontrol sağlamasıdır. Bu, kadınların haklarının kısıtlanması, toplumsal rollerinin sınırlandırılması veya eşitsiz iş bölümü gibi şekillerde tezahür edebilir. Tarih boyunca birçok toplumda erkek egemenliği, dini veya kültürel gerekçelerle meşrulaştırılmıştır. Ancak bu durum, bireysel refahı azaltabilir ve toplumsal çatışmaları artırabilir. Erkek egemenliği, ataerkil toplumların temel yapı taşlarından biridir. Kadınların Hakları ve Gücü (Women's Rights and Power): Kadınların hakları, kadınların toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel alanlarda erkeklerle eşit şekilde katılım gösterebilmesini ifade eder. Kadınların gücü, genellikle resmi olmayan alanlarda (örneğin aile içindeki rol) ortaya çıkar. Toplumlar, kadınların haklarını ve güçlerini farklı şekillerde kısıtlayabilir veya destekleyebilir. Bu haklar, kadınların refahını artıran veya düşüren sosyal normlarla ilişkilidir. Gıda Tabusu (Food Taboo): Gıda tabusu, belirli yiyeceklerin dini, kültürel veya toplumsal nedenlerle bazı bireyler veya gruplar tarafından tüketilmesinin yasaklanmasıdır. Çoğu zaman, bu yasaklar kadınları etkiler ve onların beslenme ve sağlık koşullarını olumsuz yönde etkiler. Bu tabular, erkek egemenliğini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini pekiştiren araçlar olarak işlev görebilir. Ataerkillik (Patriarchy): Ataerkillik, erkeklerin toplumun siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarında üstünlüğe sahip olduğu sistemdir. Bu sistemde kadınlar genellikle ikincil bir statüde yer alır ve hakları sınırlıdır. Ataerkil toplumlar, cinsiyet eşitsizliğinin kurumsallaştığı yapılardır. Ataerkillik, tarihsel ve kültürel faktörlerle şekillenir. Cinsiyet Tabanlı İş Bölümü (Gender-Based Division of Labor): Cinsiyet tabanlı iş bölümü, toplumlardaki işlerin erkekler ve kadınlar arasında biyolojik ya da kültürel gerekçelere dayanarak bölüştürülmesidir. Bu bölüşüm genellikle kadınların fiziksel olarak zorlayıcı veya daha az değerli görülen işlerde çalışmasına yol açar. İş bölümü, toplumsal cinsiyet normlarını yansıtır ve güç dengesizliklerini pekiştirebilir. Kültürel Sapma ve Ritüeller (Cultural Deviance and Rituals): Kültürel sapma, belirli toplumların genel normlarından farklılaşan davranış veya uygulamalardır. Ritüeller ise toplumlar için anlam taşıyan, belirli kurallara göre yapılan törensel eylemlerdir. Örneğin, Gusii toplumundaki düğün gecesi direnişi gibi ritüeller, toplumsal gerilimleri ve cinsiyetler arası dinamikleri yansıtır. Klan ve Akrabalık Sistemleri (Clan and Kinship Systems): Klan, ortak bir atadan geldiğine inanılan bireylerin oluşturduğu sosyal birimdir. Akrabalık sistemleri, toplumsal örgütlenme için bir çerçeve sunar ve evlilik, miras veya sosyal rol gibi konularda rehberlik eder. Gusii gibi toplumlarda klanlar arası evlilik, çatışma ve düşmanlıklarla karmaşıklaşabilir. Toplumsal Çatışma (Social Conflict): Toplumsal çatışma, bir toplumda farklı gruplar arasında ortaya çıkan gerilimler ve mücadelelerdir. Gusii örneğinde, klanlar arası düşmanlık ve cinsiyet temelli ayrışmalar, bu tür çatışmaların örneğidir. Çatışma, toplumun genel refahını tehlikeye atabilir. Toplumsal Cinsiyet İlişkileri (Gender Relations): Toplumsal cinsiyet ilişkileri, erkekler ve kadınlar arasındaki sosyal, ekonomik ve politik etkileşimleri ifade eder. Bu ilişkiler, toplumun yapısına göre eşitlikçi veya hiyerarşik olabilir. Mbuti ve Cheyenne gibi toplumlar, daha eşitlikçi ilişkiler kurarak kadın ve erkek arasında iş birliğini teşvik ederken, Gusii gibi toplumlarda cinsiyetler arası ilişkiler düşmanca olabilir. |
Sayfa 81 :
“Men's subjugation of women is another common but potentially counterproductive adaptive strategy. The extent to which women are subordinate to men varies among societies. In some places, men's dominance over women is slight and may in fact be nonexistent, but in a great many societies, including some small-scale foraging populations, women's conduct has been largely controlled by men, women have been considered by men to be their spiritual, moral, and intellectual inferiors, and they have been excluded from the equal exercise of religious or political power. 20 In Europe during the Middle Ages, women were excluded from all political activity, and their legal rights were minimal compared to those of men. Among the many sins attributed to them were vanity, pride, greed, promiscuity, gluttony, drunkenness, bad temper, and fickleness. 21 Many other societies, both small and large, have treated women similarly; but it should go without saying that women have always had some legitimate rights and powers, and along with their considerable informal powers of suasion, these rights have sometimes allowed women to impose their will on men, especially in domestic affairs. Nevertheless, men dominate public affairs, and they typically use their physical strength (or the threat of it) to control women; in doing so, they leave no doubt about whose interests are being served. Men have approved wife beating in virtually every folk society.22”
“Erkeklerin kadınlara boyun eğdirmesi de yaygın ancak potansiyel olarak ters etki yaratan bir başka uyum stratejisidir. Kadınların erkeklere ne ölçüde tabi olduğu toplumlar arasında farklılık göstermektedir. Bazı yerlerde erkeklerin kadınlar üzerindeki hakimiyeti çok azdır ve aslında hiç olmayabilir, ancak bazı küçük ölçekli toplayıcı popülasyonlar da dahil olmak üzere pek çok toplumda kadınların davranışları büyük ölçüde erkekler tarafından kontrol edilmiş, kadınlar erkekler tarafından ruhani, ahlaki ve entelektüel açıdan kendilerinden aşağı görülmüş ve dini ya da siyasi gücün eşit kullanımından dışlanmışlardır.20 Orta Çağ Avrupa'sında kadınlar tüm siyasi faaliyetlerden dışlanmış ve yasal hakları erkeklerinkine kıyasla çok az olmuştur. Onlara atfedilen pek çok günah arasında kibir, gurur, açgözlülük, ahlaksızlık, oburluk, sarhoşluk, huysuzluk ve döneklik vardı.21 Hem küçük hem de büyük pek çok başka toplum da kadınlara benzer şekilde davranmıştır; ancak kadınların her zaman bazı meşru hak ve yetkilere sahip olduğunu ve önemli gayri resmi ikna güçleriyle birlikte bu hakların bazen kadınların özellikle ev işlerinde erkeklere kendi iradelerini dayatmalarına izin verdiğini söylemeye gerek yoktur. Bununla birlikte, erkekler kamu işlerine hakimdir ve kadınları kontrol etmek için genellikle fiziksel güçlerini (ya da bunun tehdidini) kullanırlar; bunu yaparken de kimin çıkarlarına hizmet edildiği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmazlar. Neredeyse tüm halk toplumlarında erkekler eşlerinin dövülmesini onaylamıştır.22”
Çok fazla yoruma gerek yok. Artık Edgerton’ın tarzını biliyoruz. Yine çok sağlam bir giriş yapmış. Dünyadaki erkeklerin tahakkümünü özetlemiş.
Sonraki paragrafta Simoons’un Gıda Tabuları hakkındaki incelemesinden aktarıyor. Kadınların etin artan kısımlarını yediğini erkeklerin etin tüm iyi yerlerini yediklerini görüyoruz. Erkeklerin yemek yeme alışkanlığı ile ilgili Türkiye'den de bildiğimiz şeyler bunlar. Bizde de yakın zamana kadar (büyük ihtimalle kırsal kesimde hala devam eder) sofraya sadece erkekler otururdu. Kadınlar evin erkeği doyduktan sonra yerleri. Tam olarak böyle olmasa da bu ve benzeri bir yemek yeme töresi bizde de mevcut.
Kadınların ve çocukların protein ve yağdan yoksun gıda rejimlerinin sağlık sorunlarına yol açtığından bahsediyor. Papua Yeni Gine’den çok dehşet verici bir bilgi aktarıyor. Et sadece erkekler tarafından tüketiliyor muş. Kadınlar ve çocuklar sadece ölen akrabalarının etlerini yiyorlarmış. Bu yamyamlık sonucu virüslerden kaynaklı Kuru adı verilen bir hastalığa yakalanıyorlarmış.
Bu dehşet bilgiyi gördükten sonra internetten araştırma yaptım. Aslında bilgi tam olarak doğru değilmiş. Yamyamlık bilgisi doğru ama eksik olan bilgi kadınlar ve çocukların belki tek protein kaynağı ölen akrabalar ama bu etten aslında daha çok erkekler tüketiyor. Yani erkekler diğer av hayvanlarını sadece kendileri yiyor ama ölen akrabalarında çoğun yine erkekler yiyor. Bunu dini bir ritüel olarak yapıyorlar. Ölen akrabalarının öteki dünyaya geçişini sağlıyorlarmış bu sayede. Sonra gel de kültürel Göreceliği savun. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek zorundayız. Her kültür kendi içinde doğru ve anlamlıdır safsatasına bel bağlamamak lazım.
Sayfa 82:
“ In these societies and many others where men denied choice food to women, they sometimes sought to justify their actions by referring to religious ideology, taboos, or women's health, but very often their were no justifications, only a transparent sense of their superiority and their lack of concern for women's welfare. This same unconcern sometimes underlay practices such as foot binding, female genital mutilation, selling daughters into prostitution, gang rape, and wife beating.”
“Bu toplumlarda ve erkeklerin kadınlara yemek seçme hakkı tanımadığı diğer pek çok toplumda, erkekler bazen dini ideolojiye, tabulara veya kadın sağlığına atıfta bulunarak eylemlerini haklı göstermeye çalışmışlardır, ancak çoğu zaman hiçbir gerekçe göstermemişler sadece üstünlük duygularının ve kadınların refahıyla ilgili kaygısızlıklarının açık bir ifadesi vardı. Aynı umursamazlık bazen ayak bağlama, kadın sünneti, kız çocuklarını fuhuş için satma, toplu tecavüz ve eş dövme gibi uygulamaların altında da yatıyordu.”
Ne görüyoruz burada. Bazen yapılan saçmalığa bahane sunulurken bazen ona bile gerek duyulmuyor. Yine de burada bir şey eksik. Nasıl oldu da ilk kurşun sıkıldığında ses çıkarılmadı. İçine doğduğumuz kültüre yapacak bir şey yok. Daha önce de görmüştük. Bir çok saçmalık atalarımız da zaten öyle yapıyordu denilerek içselleştiriliyor ama ya bunun ilk zamanlarına gidersek ne görürüz? Bence asıl kritik soru bu?
Kitaba dönersek Edgerton sonraki paragrafta kadınların fiziksel güç gerektiren işleri yaptığını erkeklerin ise savaşmayı veya onları korumayı bahane ederek yorucu işler yapmadıklarını ama savaş tehlikesi olmadığında da yine fiziki olarak yorucu işleri kadınların yapmaya devam ettiğin anlatıyor.
Kadınların eşitsiz durumlarına dair örnekler vermeye devam ediyor. Kadınların toplu tecavüz ile tehdit edilmeleri, tecavüze birçok toplumda ceza konulmuş olmasına rağmen bir şekilde bunun devam ettiğini aktarıyor.
Sonraki paragrafta bu üstünlük iddialarının nasıl adaptif olabileceğini anlamaya çalışıyor. Bu eşitsizliğin ve tahakkümün adaptif olmasından ziyade toplumlar için bir çok zararlı yönleri olduğunu söylüyor.
Edgerton sonraki 3-4 paragraf boyunca Gusii toplumundaki saçma bir durumdan bahsediyor. Batı Kenya’daki Gusii toplumundaki erkekler ve kadınlar arasındaki ciddi çatışmalara odaklanıyor. Düşmanca klan ilişkileri, evlilik öncesinde ve sonrasında şiddetli düşmanlıkla sonuçlanmış. Gelin ve damat, evlilik öncesinde ve sırasında aşağılama, hakaret ve fiziksel tacizle karşı karşıya kalmış. Düğün gecesi, gelinin cinsel direnişi ve damadın arkadaşlarının müdahalesi gibi travmatik olaylarla geçmiş. Ayrıca, genç erkekler ve kadınlar arasında ergenlik dönemindeki uygulamalar da düşmanlığı pekiştirmiş. Bu kültürde cinsel düşmanlık yaygın olup, erkeklerin cinsel hayal kırıklıkları sık sık tecavüz gibi suçlarla sonuçlanmış. Evlilikler genellikle mesafeli ve gergin, toplumsal bir fayda sağladığına dair bir kanıt bulunmadığını görüyoruz.
Edgerton kadınların maruz kaldığı baskı ve erkeklerle yaşanan cinsel düşmanlığın toplumsal etkilerini incelemeye devam ediyor. Gusii, Pokot ve Kamba gibi bazı toplumlarda, erkek egemenliği kadınların depresyon, protesto, cadılık ve zehirleme gibi tepkiler vermesine yol açmış. Özellikle Pokot kadınları, erkeklerden gördükleri şiddet ve baskıya karşı ciddi direniş göstermiş.
Bu kadar olumsuzluktan sonra bir de iyi örnekle bitiriyor Edgerton bu başlığı. Buna karşın, Mbuti ve Cheyenne gibi toplumlarda cinsiyetler arasında daha saygılı ve iş birliğine dayalı ilişkiler görüldüğünü aktarıyor. Bu toplumlarda ekonomik işbirliği, romantik bağlar ve karşılıklı sevgi, bireysel refah ve toplumsal istikrarı artırmış. Cinsiyet çatışması yerine işbirliği, daha uyumlu bir toplumsal yapı sunmaktadır.
Edgerton bu başlığı örnekle işlemiş ama bence konuya evrimsel açıdan yaklaşsa daha doğru olurdu. Tamam, anladık durum bu da bunun sebebi ne? Sadece erkekler kötü olduğu için mi? Sadece erkekler fiziksel olarak güçlü olduğu için mi? Ben bu konu hakkında bir varsayım geliştirmiş durumdayım ama bunun için daha çok doneye ihtiyacım var. Bu yüzden okumaya devam ediyorum. Yazmak istediğim en önemli konulardan birisi bu. Erkek nasıl oldu da böyle tahakküm kuracak bir kültürü inşa etti? Asıl önemlisi kadınlar buna nasıl ikna oldu?
Sonraki başlık Siyasal Sömürü adını taşıyor. Bu alt başlık 4. Bölüm en uzun içeriğine sahip.
Comments