top of page

Birinci Kısım - Bilişsel Devrim - Önemsiz Bir Hayvan - 1. Yazı

Okunduğu Gibi

HAYVANLARDAN TANRILARA

SAPİENS

İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi

Yuval Noah Harari


Bu kitabı yaklaşık 7 sene önce okumuştum. O kadar beğenmiştim ki çevremdeki herkesle bu kitap hakkında konuşmak istiyordum. Maalesef o zamanda şimdi olduğu gibi benimle bu heyecanı paylaşan kimse olmadığı için bir süre çabalayıp vazgeçmiştim. Hala okuduğum en iyi kitap hangisi dersem ilk üçüme giren bir kitap olacaktır. Bu kitabı bir çok kişiye hediye ettim. Tam hatırlamıyorum ama 5 kişiden az değil.


Geçen yıl Erich Fromm kitabını okuduktan sonra aldığım radikal kararlarla hayatım başka bir yöne doğru gelişti. Artık sosyoloji öğrencisiyim, Fransızca, bas gitar öğreniyorum, blogumda yazılarımı artırdım, youtube üzerinden okuduklarımı paylaşıyorum.


Neden bu kitap beni çok etkiledi. Çünkü insan olarak belki de ilk öğrenmemiz gereken kendimiziz. Hem antropolojik olarak, hem psikolojik olarak asıl önemlisi en temel olan tarih olarak. Her insan, insanın nasıl bu günlere geldiği bilmek zorunda. Benim gibi hayatına anlam katmaya çalışan insanların önce kendisini bilmesi gerekiyor. Bize çok doğal gelen şeylerin kökenini bilmemiz gerekiyor. En basit şeylerin bile bir geçmişi var. Sanki içine doğduğumuz şeyler ezelden beri varmış gibi davranıyoruz. Çok çocukça ama sanki şu ana çevremizde olan şeyler bundan 1000 yıl önce, 10 bin yıl önce, 100 bin yıl önce aynen bugünkü gibi varmış gibi düşünüyoruz.


İnsanın bir geçmişi var. İnsanın bir evrimi var. Neden bunlar yokmuş gibi davranıyoruz. Çünkü kanıksamış durumdayız. Bundan 200 bin yıl önce konuşamıyorduk mesela, bundan 100 bin yıl önce en gelişmiş aletimiz sadece basit taş aletlerdi bundan 40 bin yıl önce hala neandertallerle komu idik, yani dünyadaki tek insan türü değildik, hatta bir dönem aynı anda bir kaç insan türü dünyayı paylaştı. Bugün elektriği kullanıyoruz ve sanki insanlar ezelden beri elektrik kullanıyormuş gibi davranıyoruz. Ben gençken cep telefonları yoktu ve şimdi sanki cep telefonsuz bir hayat olamazmış gibime geliyor. Aslında her birimiz en basit gerçeği yani değiştiğimiz gerçeğini görmezden geliyor.


Bugün neden böyle olduğumuzu ancak tarihimizi bilerek anlayabiliriz. Bu kitap da tam olarak bu işe yarıyor. Karmaşık konuları basit bir dille anlatıyor.


Sanırım kitabı tekrar okumam gerekecek. Her zamanki gibi bir çok yerin altını çizmişim ama aradan o kadar uzun zaman geçti ki ayrıntılar tamamen silinmiş. Bir de bu kitapda Erich Fromm’un kitabındaki yöntemi uygulayamayacağım sanırım. İlk olarak kitap 400 sayfa yani çok kalın. Tüm not ettiğim yerleri alıntılarsam 40-50 yazı yazmam gerekir,bu duruma bir çözüm bulmam gerekecek. Bendeki kitap 2015 basım, 19. baskısı var elimde.


Kitap 4 kısımdan oluşuyor: “Bilişsel Devrim”; “Tarım Devrimi”; “İnsanoğlunun Birleşmesi”; “Bilimsel Devrim” ana bşlıkları altında 20 alt başlık var. İlk 2 kısım 4, 3. kısım 5 ve son kısım 7 alt başlığa sahip.


  1. Kısım, Bilişsel Devrim’in ilk alt başlığı “Önemsiz Bir Hayvan”.

Yaklaşık 30 bin yıl ö n ce g ü n e y Fransa’daki C h a u v e t-P o n t-d ’A rc M a ğ a ra s ın ın d u ­ varında g ö rü le n b ir insan el izi. Biri “ Ben buradaydım !” demek istemiş
Yaklaşık 30 bin yıl ö n ce g ü n e y Fransa’daki C h a u v e t-P o n t-d ’Arc Mağarasının duvarında görülen bir insan el izi. Biri “ Ben buradaydım !” demek istemiş

Sayfa 17: “YAKLAŞIK 13,5 MİLYAR YIL ÖNCE, Big Bang olarak adlandırdığımız bir şeyle madde, enerji, zaman ve uzay ortaya çıktı. Evrenimizin bu temel özelliklerinin hikayesine fizik diyoruz.


Bunların ortaya çıkışından yaklaşık 300 bin yıl sonra madde ve enerji, atom adını verdiğimiz daha karmaşık yapılar ortaya çıkardılar, bunlar da zamanla birleşerek molekülleri oluşturdu. Atomların, moleküllerin ve aralarındaki etkileşimin hikayesine kimya diyoruz.


Yaklaşık 3,8 milyar yıl önce, Dünya adı verilen gezegende, bazı moleküller organizma adı verilen oldukça geniş ve karmaşık yapılar oluşturdu. Organizmaların hikayesine biyoloji diyoruz.


Yaklaşık 70 bin yıl önce Homo sapiens’e ait organizmalar, kültür adını verdiğimiz daha da karmaşık yapılar oluşturdular. Bunu takip eden insan kültürlerinin gelişimine tarih diyoruz.


Tarihin akışını üç önemli devrim şekillendirdi: Yaklaşık 70 bin yıl önce başlayan Bilişsel Devrim, 12 bin yıl önce bunu hızlandıran Tarım Devrimi ve tarihi sona erdirip bambaşka bir şeyi başlatabilecek yalnızca 5 bin yıl önce başlayan Bilimsel Devrim. Bu kitap, bu üç devrimin insanları ve diğer organizmaları nasıl etkilediğinin hikayesini anlatıyor.”


İlk paragraflardan kitabın akıcı dilini görüyoruz. Birkaç cümle ile fizik, kimya, biyoloji ve tarihini tanımını yapmış olduk. Ve insanın tarihinin 3 dönemini vurguluyor. Sonraki birkaç sayfada iki milyon yıl önce insansıların ortaya çıktığını, sonra farklı cinslerin, türlerin nasıl adlandırıldığını görüyoruz. Homo cinsinin Sapiens türü olduğumuzu ve başka türler yani rudolfensis, erectus, neanderthalensis ve başka bir kaç türü daha görüyoruz.


Sayfa 21: “Gerçekteyse yaklaşık 2 milyon yıl önceden 10 bin yıl öncesine kadar dünya aynı anda pek çok insan türüne ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca neden yapmasın ki? Bugün dünyada pek çok tilki, ayı ve domuz türü var. 100 bin yıl önceki dünya en az altı değişik insan türüne ev sahipliği yapmaktaydı. Geçmişimizdeki çok türlü durumdan çok şu anki yalnızlığımız istisnai ve belki de tehdit edici.”


Bu bilgi bana çok çarpıcı geldi. Nedense insan türlerinin birinin yok olup diğerinin doğduğu gibi bir önyargıya sahiptim. Birçok insan türünün aynı anda yaşayabileceğini hiç düşünmemiştim.


Düşünmenin Bedeli” alt başlığında çok fazla yerin altını çizmişim. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli şey bu olduğu için sanırım.


Sayfa 22: “Aslında büyük bir beyin vücutta büyük bir yük demektir. Taşıması zordur, özellikle de büyük bir kafatasının içindeyken. Enerji sağlaması daha da zordur. Homo sapiens’te beyin toplam vücut ağırlığının yalnızca yüzde 2 ila 3’ünü oluşturur, fakat dinlenme hâlinde vücudun tükettiği enerjinin yüzde 25’ini harcarken, diğer maymunların beyni dinlenme anında enerjinin sadece yüzde 8’ini kullanır. Arkaik insanlar geniş beyinlerinin bedelini iki şekilde ödediler. Birincisi, gıda ararken daha çok zaman harcadılar. İkincisi, kasları köreldi. Savunmadan eğitime para aktaran bir yönetim gibi, insanlar bisepslerden nöronlara enerji aktardılar. Bunun savanda hayatta kalmak için iyi bir strateji olduğu şüphelidir. Bir şempanze Homo sapiens’le yaptığı bir sözlü tartışmayı kazanamaz, fakat maymun insanı bir oyuncak bebek gibi parçalayabilir.


Hep tekrarladığımız bir şey var. İnsanın pençesi yok, kürkü yok, hızlı koşamıyor, büyük dişleri yok vs. diye. Yani bizler fiziksel olarak zayıfız ama bunu zekileşerek telafi etmişiz gibi duruyor.


Sayfa 23: “Bununla birlikte, iki ayak üstünde yürümenin dezavantajları da vardır. İlkel atalarımızın iskeletleri, milyonlarca yıl boyunca dört ayağı üstünde yürüyen ve görece küçük kafası olan bir canlıdan evrilmiştir. Dik bir pozisyona geçmek büyük bir zorluktu, özellikle de iskeletin çok geniş bir kafayı desteklemesi gerektiğinde. İnsanlık geniş görüş açısının ve becerikli ellerinin bedelini sırt ağrıları ve boyun tutulmalarıyla ödedi.”


İnsanın biyolojik özellikleri üzerine bilgi vermeye devam ediyor. Kadınların doğumunun zorluğu, aslında insanın tam gelişmeden erken doğum olması, anne karnında yeterince büyüyemediğimiz için çok bakıma muhtaç canlılar olmamız, bunun sosyalleşmeye olan etkisi, bebek bakımının getirdiği zorluklar ve buna üretilen çözümler, (sürekli hareket halinde olan atalarımız için bebekli bir hayat işleri daha da güçleştiriyordu).


Beslenmek için neler yaptığımızı anlatıyor. Mesela burada da beni şaşırtan bir bilgi olmuştu. Bizlere hep avcı, toplayıcı olduğumuz söyleniyordu ama leşcil olduğumuzu bilmiyordum. Başka yırtıcıların artıklarını toplamak en kolayı idi. Bu yırtıcılardan maalesef pek et kalmıyordu ama kemik içindeki iliğe ulaşmaya çalıştığımızda kemikleri kırmak ve içindeki iliği çıkarmak için alet kullanmayı öğrenmemiz gerekmişti.


Sayfa 24-25: “Orta sıralardan yukarıya doğru atılan bu büyük adımın çok önemli sonuçları oldu. Piramidin tepesindeki aslan ve köpekbalığı gibi diğer hayvanlar, bu pozisyona kademeli olarak milyonlarca yıl içinde yükselmişti. Bu da, ekosistemin çeşitli kontrol ve denge mekanizmaları üreterek, aslanların ve köpekbalıklarının ortalıkta terör estirmelerini engelledi. Aslanlar daha ölümcül oldukça ceylanlar da daha hızlı koşmaya, sırtlanlar daha iyi işbirliği yapmaya, gergedanlar daha saldırgan olmaya başladı. Buna karşın, insan tepeye o kadar hızlı çıktı ki, ekosistemin gerekli ayarlamayı yapacak vakti olamadı, ve buna ek olarak insanlar da bu değişime ayak uyduramadı. Gezegendeki büyük avcıların çoğu muhteşem yaratıklar; milyonlarca yıl süren hâkimiyetleri sayesinde kendilerine olağanüstü derecede güveniyorlar. Sapiens ise adeta bir muz cumhuriyetinin diktatörü gibi. Daha yakın zamana kadar savandaki orta hâili yaratıklar olduğumuz için hâlâ korku ve endişelerle doluyuz, ve bu da bizi fazlasıyla zalim ve tehlikeli kılıyor. Ölümcül savaşlardan çevre felaketlerine pek çok tarihsel kötülük, bu çok hızlı gerçekleşen sıçramadan kaynaklanıyor.”


Bu tespit çok hoşuma gitti. Besin piramidinin tepesine olması gerekenden çok hızlı çıkmamız ve buna adapte olamamamız. Asıl kritik nokta ise bu sebeple korkularımız ve endişelerimiz var. Yani pozisyonumuzu yadırgıyoruz. Hala düşman algımız çok taze. Diğer insanları düşman olarak görüyoruz ve ne kendimizle ne de diğer insanlarla barışığız.


Sonraki alt başlıklar “Bir Aşçı Irkı” ve “Kardeşlerimizin Koruyucuları”. Ateşin keşfi, bunun bizim yeme alışkanlığımızı değiştirmesi, daha çok proteinin beynimizi geliştirmesi, besinleri daha kolay sindirdiğimiz için bağırsaklarımızın kısalması ve bu durumun beynimize yaptığımız yatırımı arttırmaya katkıda bulunması. Ateşin insanın tarihindeki katkısı çok büyük.


Ateş sadece beslenmeye değil vahşi hayvanlardan korunmaya, geceleri ısınmaya da yarıyordu.



150 bin yıl önce Afrika'daki ilk topraklarımızdan dünyaya yayılmaya başladık. 70 bin yıl önce Arap yarımadasına ulaştık. Bu noktada bizlerden önce göçmüş olan diğer türlerle karşılaşmalarımız oldu. Neandertallerle, Erectuslarla etkileşime girmiş olmalıyız. “Irk Karışımı Teorisi”, “Yerine Geçme Teorisi” gibi teoriler diğer türlerin neden/nasıl ortadan kalktığını anlamak için ortaya atılmış. Modern insanın genetik yapısında neandertallerin, denisova insanının olması karışım teorisini güçlendiriyor.


7 sayfayı bir paragrafa sığdırmam mümkün değil ama bu kitabın kapsamının genişliği bunu yapmamı biraz zorunlu kılıyor.


Önemsiz Bir Hayvan bölümü bitti. Bilgi Ağacı bölümüne geldik. Birçok insan türü arasından neden ve nasıl sapiens’in yani bizim hayatta kalabildiğimizi anlamaya çalşıyoruz. İnsanın 70 binli yıllara kadar olan tarihini çok hızlı bir şekilde geçtik.


Bu bölümde beni en çok şaşırtan bir çok insan türünün aynı anda yaşadığı ve hatta büyük ihtimalle etkileşime geçtiği. İnsan keşke diyor diğer türler yok olmasaydı. Belki bu dünyanın sahibi olduğumuz yanlış inancına kapılmazdık. Ama belki de bu yüzden diğer türleri biz yok ettik. Sebep mi sonuç mu bilemiyorum ama bu dünya sanki bizimmiş gibi yaşadığımızı biliyorum. Sanki dünyadaki diğer canlılar bizim için yaratılmış gibi saçma sapan bir algımız var. İnsan olarak o kadar kibirliyiz ki bu dünyadan bir kedinin, köpeğin, balinanın, kuşun ne kadar hakkı varsa bizim de o kadar hakkımız var. Bu gerçeği kabul ettiğimiz gün dünyada daha güzel bir yer haline gelecek.


Yorumlar


bottom of page